Emperyalizmin ipiyle “yıldızlara çıkılabilir” ama ipiyle kuyuya inilmez!
Diktatörler, iktidarlarını sürdürme sürecinde yalnızca baskıcı yöntemlere ve katı ideolojik dayatmalara başvurmakla kalmaz, aynı zamanda halkın nezdinde meşruiyetlerini tesis etme ve güçlendirme yönünde karmaşık stratejiler izlerler. Bu stratejilerin temelinde, yurttaşları liderlerinin yönetme yeteneğine ve dolayısıyla iktidarda kalmasının gerekliliğine ikna etme çabası yatar. Bu ikna süreci, sıklıkla yaşam kalitesindeki görece küçük iyileştirmelerin, örneğin maaşlardaki cüzî artışlar veya bayram ikramiyeleri vb. yoluyla gerçekleştirilir.
Bu türden somut faydalar, rejimin etkinliği ve becerikliliği konusunda bir algı yaratmaya hizmet ederken, aynı zamanda yurttaşların dikkatini siyasi baskılar ve özgürlük kısıtlamaları gibi daha büyük sorunlardan uzaklaştırmayı hedefler. Böylece, diktatörler, küçük ekonomik tavizler yoluyla halkın genel memnuniyetini ve rejimlerine olan desteğini artırarak iktidarlarını pekiştirme ve uzun vadede sürdürme amacına ulaşmayı hedeflerler. Bu durum, otoriter rejimlerin, kitleleri kontrol altında tutmak için yalnızca zorbalığa değil, aynı zamanda toplumsal psikolojik manipülasyona dayalı sofistike yöntemlere başvurduğunun açık bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Bu bağlamda, halk hareketleri, iktidar sahipleri için hem bir tehdit hem de bir fırsat teşkil eder.
Ne ki, yukarıdaki belirttiğimiz hususlar mahfuz kalmak kaydıyla, verili durumun artık aşıldığı anlaşılmaktadır.
İstanbul’da 19 Mart’ta başlayan protestolar, aynı gün Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla ivme kazandı ve kısa süre içinde hem İmamoğlu’nu hem de Cumhuriyet Halk Partisi’ni aşan daha geniş bir Gençlik/Halk hareketine dönüştü.
Bunu artık Özgür Özel de “(…) çünkü 23 Mart demokrasi devrimi CHP’yi aşan, Türkiye İttifakı’nı temsil eden ve aşan ve artık bir sonraki bu cumhurbaşkanının karşısındaki rakibi milletin belirlediği bir sürecin içindeyiz”[1] sözleriyle itiraf ediyor.
Mevcut toplumsal huzursuzluğun ve Gençlik/Halk protestolarının çıkış kaynağı, açıktır ki, siyasi iktidardır. Ülkeyi yönetme beceriksizliği ve halkın yoksullaştırılması, özellikle de AKP mensuplarının sergilediği kibirli, aşağılayıcı, umursamaz, görgüsüz ve gerçeklikten kopuk tavırlar, efkâr-ı umûmiyenin büyük bir kesiminde derin bir nefrete yol açmıştır.
Tarihten biliyoruz; halk hareketleri, toplumların siyasi gerçeklerle yüzleşmesinde ve bu gerçeklerin ortaya çıkmasında adeta bir katalizör görevi üstlenir.
Tarihten öğrendik; bu hareketler, yalnızca mevcut iktidarın değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin de gerçek niteliklerini sergileme potansiyeline sahiptir.
Muhalefet partileri de halk hareketleri karşısında sergiledikleri tutumla sınavdan geçerler. Halkın beklentilerini karşılama, çözüm önerileri sunma ve hareketi sahiplenme yetenekleri, toplum nezdindeki güvenilirliklerini doğrudan etkiler. Harekete mesafeli durmaları, oportünist yaklaşımlar sergilemeleri ya da ideolojik siyasi tutumları, muhalefetin toplumsal talepleri anlama ve temsil etme kapasitesini sorgulatır.
Özellikle Özgür Özel’in ABD yönetimine yönelik “ittifak ruhunu canlandırma” çağrısı, Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığını vurgulaması, Erdoğan politikalarının Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırdığını söylemesi ve İngiliz İşçi Partisi’nin Türkiye’deki gelişmelere yönelik sessizliğine yönelik eleştirileri, CHP’nin dış politika ufkunu ve Batı (olarak yazılır, emperyalizm olarak okunur) ile ilişkilerini mercek altına almamızı zorunlu kılıyor.
Yalanlamanın yalanlanması
Önce bir parantez açarak Fidan’ın ABD’li mevkidaşı Marco Rubio ile yaptığı görüşmedeki çelişkili haberlere bakalım…
Bir Türk diplomatik kaynak Çarşamba günü yaptığı açıklamada, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Salı günü Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile görüşmesinin ardından sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımında belirttiği gibi Türkiye’deki İmamoğlu, son tutuklamalar ve protestolarla ilgili endişelerini dile getirmediğini söyledi.
Fakat Marco Rubio görüşmeden üç gün sonra ABD Dışişleri Bakanlığının web sitesindeki yaptığı açıklamada İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından yaşanan protestolar ve tutuklamalar konusunda Hakan Fidan ile görüştüğünü açıkladı.
Maco Rubio, bir ziyaret için gittiği Surinam’dan dönüşü sırasında uçakta bir gazetecinin “(Twitter’daki) Mesajınızdan sonra, Türk diplomatik kaynakları bunun gündeme geldiğini ve sizin endişenizi dile getirdiğinizi yalanladı.” sorusunu yöneltti. Rubio, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Dışişleri Bakanı [Hakan Fidan] ile bu konuyu görüştüm ve muhtemelen tam olarak şu anda kullandığım kelimelerle, yani bu raporları izliyoruz ve açıkçası görmek rahatsız edici ve bu terimlerle konuştuk. Ancak dediğim gibi, bu tür istikrarsızlıkları ya da bir dizi konuda ortak olmayı umduğumuz ülkelerde bu tür şeylerin yaşanmasını görmek istemiyoruz. Başkan Trump’ın ilk yönetim döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok iyi bir çalışma ilişkisi vardı. Sanırım bunu yeniden başlatmak istiyorlar. Ama onlar bir NATO müttefiki ve biz de onlarla Suriye’de ve başka yerlerde işbirliği yapmak istiyoruz. Dolayısıyla hem endişelerimizi dile getirip hem de ortaklaşa yapabileceğimiz........© Gazete Manifesto
