menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sırrı Süreyya Önder’e “şükran borcumuz”

9 0
06.03.2025

Aslında kapıyı Ahmet Türk açtı. Yıllar önce Dolmabahçe mutabakatı akamete uğradıktan sonra, sorunun çözümsüzlüğünün “Güçlü Türkiye” olanağını ortadan kaldırdığını belirten Ahmet Türk, “Güçlü Türkiye”yi içeride ve dışarıda güçlenmiş, hedeflerini yerine getirmiş, bölgesel bir güç haline gelmiş, hatta bölgeye ve dünyaya örnek olmuş bir ülke olarak tarif ediyordu.

Ahmet Türk, bu saptamasının altını, kendi içinde eşitliği ve özgürlüğü tesis etmiş, sınıf ayrımını ortadan kaldırmış, halkların kardeşliğini sağlamış, emperyalizme kafa tutan bir ülke olarak doldurmuyordu kuşkusuz. Keza güçlü bir Türkiye pekâlâ böyle bir ülke de olabilirdi. Ahmet Türk’ün kastının her seçeneğe açık ama bir tek sosyalist seçeneğe kapalı ‘Güçlü Türkiye’ vurgusu ile bugünün “iç cephenin tahkimatı” söyleminin bir ve aynı şey olduğunu görmek imkânsız değildi ancak göstermenin sınırları vardı.

Öyle ya, komünistlerin, sorunların çözümünü kaynağından kurutmak, hele hele mesele Kürt meselesi olunca Kürt emekçilerine kurucu güç atfı yapmak, sosyalist bir devrimi savunmak, bundan aşağısı kurtarmaz demek, kapitalizme ve emperyalizme içkin sorunların gerçekten çözümünün onun sınırlarını aşmak ile mümkün olduğunu söylemesi, “Benim de komünist arkadaşlarım var” diyen birçok Kürt için çiviyi arş-ı âlâya çakmaktan başka bir şey değildi.

Sırrı Süreyya Önder’in Habertürk televizyonunda verdiği bilgilerin belki de en değerlisi şu “arş-ı âlâ” ile ilgili olandı. Ancak bu “arş-ı........

© Gazete Manifesto