“UFKÎ ŞEHİR” MÜMKÜN MÜ?
“Aslolan insanın/mimarın/ şehircinin içinde kurduğu, büyüttüğü şehirdir…”
Halil İbrahim Düzenli
Bir şehir hayalimiz var mı ya da yaşadığımız şehir, hayalini kurduğumuz şehir mi? Soruya vereceğimiz cevap, şehrin bizim için ne ifade ettiğini ortaya koyacaktır. Bir mekân tasavvuru olarak şehir; insanı, yaşadığı imkânsızlıklardan ve huzursuzluklardan kurtarabilecek bir imkândır. Mekânı, mümkün hale getirmenin yolu, yine “mekân” kelimesinin etimolojik olarak ifade ettiği “olmak”la ilişkisini kurmaktan geçecektir. İmkân ile imkânsızlık arasında şehir bu bağlamda hayati bir gereklilik olarak karşımızda durmaktadır. Mekân insan için ya imkândır ya da imkânın tükendiği yer… İnsan mekânı kadardır, mekânın elverdiği kadardır. Evden sokağa, sokaktan mahalleye, mahalleden şehre mekânın tezahürü olan tüm bu unsurların insan üzerinde etkisi büyüktür. İnsan mekân ilişkisi birbirleri ile o kadar iç içedir ki; insan mekânı oluştururken bir yandan da, yaşamış olduğu mekân tarafından şekillenir. Mekân kelimesinin; “kün fe yekûn” yani, “ol dedi, oluverdi” ifadesindeki “kün/olmak” fiili ile ilişkisi de bu bağlamda dikkate değer. Tam da bu noktada şunu ifade edersek abartmış olmayız sanırım: Yaşadığımız mekânlar ya olduğumuz yerdir ya da öldüğümüz yer… Bize imkân sunmayan, bizi tüketen, bizi boğan, sıkan huzursuz eden, hâsılı bizi oldurmayan mekân öldürecektir.
Sokak, mahalle ve nihayet şehir bizi biz kılarak var eden kendi değer yargılarımıza uygun mekânlardır. Ve toplum olarak ancak kendi mekânlarımızın temkinli ortamında temekkün ederek “yersizlik” duygusunun huzursuzluğundan kurtulabileceğiz. Mekân diyorum azizim, mekân! İnsan mekânını yitirdi. Konuta dönüşen mekân, meskenin huzurunu ve sükûnetini sunmuyor artık. Mahalleden kaçan insan, halden uzaklaştığı, halleşmekten uzaklaştığı için........
© Gazete İpekyol
