NURCULUK İLE BURUK BİR HESAPLAŞMA
"Nurcular, Risale-i Nur külliyatının tüm sorulara cevap içeren otoriter bir metin olarak görmeleri ve diğer düşünce akımlarına karşı mesafeli durmaları sebebiyle evrensel tartışmaları yakinen takip edememişlerdir. Bu hareketin bünyesinde üretme değil, tüketme; yenileme değil, muhafaza etme refleksi hakimdir. Hareket Türk sağıyla ilişki bağlamında milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakar bir çizgiye kayması, entelektüel zayıflığın en önemli nedeni. Risale-i Nur Külliyatının arka planını teşkil eden düşünce katmanlarının ihmal edilmesi ve günümüzdeki fikri tartışmaların dışında kalınması. Nurcular, bir “açık-metin” olan risaleleri, “kapalı-metin”e dönüştürmekle kalmamışlar, Said Nursi’ye ve Risale-i Nur Külliyatına yarı kutsal bir statü atfederek eleştirel okuma ve tartışmayı da önlemişlerdir…”
Çok sonraları okuyacağım bu satırlar, kabul edilmesi zor da olsa, acı da olsa, biraz insafsız, biraz da dışarıdan yapılmış bir okuma da olsa itiraf etmeli ki en azından bir kısmı itibariyle gerçeğin bizatihi kendisiydi. Ve sadece bizim değil, birçok kurumsal cemaatin mâkus talihiydi bu.
Baksanıza risaleden ilham alınarak kaleme alınan eserlere? Hekimoğlu İsmail, Yavuz Bahadıroğlu, Halit Ertuğrul, Şule Yüksel… Bunların kaleme aldığı şeylere dikkatle baktığımda risaleleri yarı ezber bilen ve bütün hayatını o camia içinde geçirmiş biri olarak soğuk ve sathi, bir kalınlık, vaaz gibi sanatla ilgisi olmayan bir tutum görmüşümdür. Bence risaleleri en iyi anlayanlar, Mustafa Kılıç hoca ve onun gibilerdi.
Kaldığım odanın arkasında Milet Hanı’na bitişik Urfa’nın en eski bir meyhanesi vardı. Özellikle yaz geceleri, açık havada oturdukları için müzik sesi çok net olarak işitiliyordu.........
© Gazete İpekyol
