İKTİDAR, BEKA VE KUTSAL
Tarih Felsefesi, Siyaset Felsefesi ve devletler tarihi bize şunu öğretir: Haklı olan güçlü değil, güçlü olan haklıdır. Daha veciz bir deyişle, kuvvet hakta değil, hak kuvvettedir. Güçlülük ve haklılık ile güçsüzlük ve haksızlık yan yana durur daima. Güç ile hakkın tam anlamıyla içtima ettiği tarihsel bir zaman kesiti yoktur dense yanlış olmaz. Zafer çığlıkları ve naraları çoğunlukla gücün/güçlünün yanında. Çoğunlukla demek yanlış, her zaman belki de.
Tarih güçlünün/güçlülerin kaleme aldığı ‘inandırıcı’ bir masaldan başka bir şey değil. Tarihi mağluplar/mazlumlar yapar ama galipler/zalimler yazar. Mağlubun tarihi olmaz, tarihsizdir bütün mağluplar. Ve bu yüzden de çok talihsiz. Egemenlerin, egemenliklerini sürekli ve kalıcı kılmak için kullanmayacakları malzeme yoktur. En elverişli malzeme kutsaldır. Kutsal, halkı/yığınları uyutmak ve kandırmak için kullanılan malzemenin en derin ve en etkili olanı. Kutsalın zirvesinde din/mistisizm bulunur, ondan hemen sonra kavmiyetçilik/milliyetçilik gelir.
Kutsal kullanılınca yitirir bütün anlamını, tiryak iken zehir olur. Kitle kanmak, kandırılmak, yani zehirlenmek için can atar daima. Bütün........
© Gazete İpekyol
