Ruhumuzu Dinlendirmeyi Unuttuk mu?
Günlük koşuşturmanın, bitmek bilmeyen yapılacaklar listesinin ve ekran ışıklarının yorgunluğu altında, ruhumuzun derinliklerinde bir çığlık yükseliyor olabilir: “Dinlenmeye ihtiyacım var!” Ancak çoğunlukla bu sesi duymak yerine, kendimizi meşguliyetin kollarına bırakıyor, dinlenmeyi erteliyor, adeta ruhumuzun aklı karışmış çocuk gibi suskunluğunu görmezden geliyoruz.
Akşam olunca yatağa uzandığımızda bile zihin sürekli çalışıyor; gelecek toplantılar, cevaplanmamış mesajlar, eksik kalan işler… Böyle bir rutinin içinde “dinlenmek” bir lüks değil, imkânsızlık gibi görünebiliyor. Oysa ruhun dinlenmeye ihtiyacı, bedenin dinlenmeye olan ihtiyaç kadar gerçektir. Fiziksel yorgunluğu bir uyku molasıyla gidermeye çalışırken, ruhun susuzluğunu bir hafta sonu tatiliyle dindirmeye çalışmak, derin bir vaha yerine geçici bir çözüm sunar yalnızca. Çünkü ruh, sessizlikte, dinginlikte, kendimize ayırdığımız anlarda beslenir; içimizdeki sesleri duyma imkânı orada ortaya çıkar. Ancak modern yaşam, sessizliği düşman bellemiş, her anı dolu tutmak için sayısız araç sunmuş durumda. Telefonlarımızdaki bildirim ışıkları, sosyal medya akışları, 24 saat........
© Gazete İlk Sayfa
