Eskiler çok mu biliyordu?
Önceki yazımızda, yangınlar hakkında genel bilgilerimizi pekiştirmek amacıyla günümüzün “imece dijital ansiklopedisi” Wikipedia arkadaşa bir göz atmıştık. Burada, hepimizin rahatlıkla anlayabileceği şekilde; yangının tanımı, yangınların sınıfı, yangınların nedenleri, yangın söndürmede kullanılan yöntemler ve söndürmede kullanılan araç ve malzemeler hakkında oldukça net bilgiler bulmuştuk.
Bilgilerin tek bir “tık” ile bulunabildiği günümüz dünyasında; bu bilgileri kullanacak iradenin, yorumlayacak düşüncenin, uygulayacak tecrübenin ve aksini sorgulayacak bilincin olmadığı aşikâr. Bilgi orada duruyor, yeri belli yurdu belli ama kullanacak kimsemiz yok. Ne acı!
Yangına, sadece bir doğal afet gözüyle bakılan ülkemizde, yangınların; tanımından sınıflandırılmasına, nedenlerinden çözümlerine hiçbir aşaması, eğitim sistemimizde kendine “gerçek” bir yer bulmaz, bulamaz. İlköğretim ünitelerinde konuya birkaç sayfa ayırıp bir de okulların giriş fuayelerine, üzerinde harfler olan kovalarla “Y-A-N-G-I-N” yazdık mı tamamdır. Tabii bir de, her büyük yangın sonrası, “ciğerlerimiz yanıyor”, “müdahale yetersiz”, “önlem almak lazım”, “bu felaket son olsun”, “ders çıkardık” lafları ile hamaset yapılmalı mutlaka. Üstüne, yangına müdahale eden ekipleri kocaman alkışlayıp (yanlış anlaşılma olmasın, kesinlikle hak ediyorlar ama asıl hak ettikleri daha o kadar çok şey varken alkışla yetinmek büyük problem) bir de dayanışma gösteren ünlüleri övdük mü vatani görevimizi tamamlamış oluyoruz. Bir sonraki yangında görüşmek üzere…
Peki, bu güzelim coğrafyada, bu durum hep böyle miydi?
Öncelikle, kafa karışıklığı olmaması adına, bir şeyin altını çizelim. Yangınlar, bu kadim topraklarda hep vardı, hep de var olacak. Buna karşı bir çözüm üretmek, modern dünyanın derdi. Eskiler, olaya yangın kavramı üzerinden yaklaşmıyorlardı. Onlar, doğayı iyi tanıyor,........
© Gazete Duvar
visit website