1934’te Hamidiye binbaşısına maaş
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devamlılık vardır. Elbette farklılık yoktur denilemez. ‘Devletten ulusa modeli’yle(1) egemeni, zihniyeti ve kadrosuyla Cumhuriyet’e varıldı. Devletin aklı ve ekonomi politiği Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aktarıldı. Zaten Lozan’a giderken Ankara’da ilan(2) edilmişti: Türkiye, Osmanlı’nın mirasçısıydı. Bugün yakıcılığını yaşadığımız ‘Kürt meselesi’ dâhil benzer sorunlar Osmanlı’dan devralındı.
Aktaracağım konu da 1890’lardan 1930’lara devamlılığı gösteren fiillerdendir.
Hamidiye Alaylarından Karapapak Aşiret Alayında görevli Binbaşı Kahraman Lûtfi, 17 Mayıs 1934’te TBMM kararıyla emekli maaşı almaya hak kazandı. Bu, zihniyet ve kadro birliğinin örneğiydi; bir yönüyle de sonradan isim değişikliği olsa da Hamidiye Alaylarına resmiyetin ilanıydı.
Hamidiye’nin kuruluşundan bir asır sonra, yine ‘aşiret milisleri’ olarak teşkilatlandırılan Geçici Köy Korucuları, alaylara benzer Cumhuriyet kurumudur; adı ‘geçici’ ama 40 yıldır işbaşındadır.
TBMM’deki müzakerede Yozgat Milletvekili Avni Doğan’ın alaylar hakkında anlattıkları hayli dikkat çekiciydi. Kabul edilen kararla Binbaşı Kahraman Lûtfi’ye maaş bağlanırken, Hamidiye Alaylarının bir kısım elemanı da Milletvekili Avni Doğan’ın heyet üyesi olduğu (1925-1926) Şark İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilmişti.
1878’de Balkanlarda önemli oranda toprak kaybeden Osmanlı’nın Sultanı ve Halifesi Abdülhamid’in Sünni İslam milliyetçiliği, ayağa kalkan Hıristiyan ve kıpırdanan İslam milletleri bastırmanın ve egemenliğini pekiştirmenin politiğiydi. O yıllarda uluslararası gündem olan ‘Ermeni meselesi’ özelinde hedef, Anadolu’nun Ermenilerden temizlenmesi tamamen Sünni İslamlaştırılmasıydı.
Saray oligarşisinin 1890’larda Anadolu’da Ermenilerden başka bir diğer hedefi Dersim halkıydı, Dersimlilerdi. O yıllarda ve sonrasında Dersim’e harekâtlar yapılmış(3) ve 16’sı Abdülhamid döneminde olmak üzere Osmanlı’da hazırlanan toplam 18 raporda önerilen çözümse, “Sünni İslamlaştırma ve medenileştirme”ydi. Alaylardan biri de Dersim için rapor hazırlamıştı; 16.11.1897 tarihli 11’inci rapor, ‘Hamidiye 35. Alayın 3. Bölüğü Yüzbaşısı Mehmed’e aittir.(4)
1890’larda Abdülhamid’in milisleri Hamdiye Alayları seferber edildi. Alaylar hem Sünni İslamlaştırmanın hem de merkezileştirmenin aracıydı; güya bu görevlendirmeyle Kürt aşiretleri de medenileştirilecekti vesaire.(5) Dönemin bir diğer kurumu Arap ve Kürt aşiretlerle merkezi bağı güçlendirmenin aracı, Aşiret Mektebi’ydi.
Saray oligarşisinin Hamidiye Alaylarında tercihi Sünni İslam olan aşiretlerdi; Alevilerden ve Dersim aşiretlerinden katılım olmadı.(6) Alaylar 1890’lar başında kuruldu; 1897’de 57(7) ve 1900’de 64-65(8) alay vardı. Aşiretlerden Kays Arap ve Karapapak Türkmen olup, diğerleri Kürt’tür.(9) Alay kuran aşirete verilen teşvik, ağnam (hayvan) vergisinden ve Hamidiye dışındaki askerlikten muaf tutulmaktı.(10)
Alayların seferber edildiği 1895-1896’da Ermenilerin (öldürme ve kovalamayla) demografik ve (malının ve mülkünün gaspıyla) iktisadi yapıdan tasfiyesinin ekonomi politiği, 1914-1922 döneminde ve devamında Rumlarla Süryaniler dâhil daha kapsamlı uygulanmıştır. Alayların sefer edilmesiyle 1895’lerde öylesine can pazarı yaratılmıştır ki, Ermeniler köy köy İslamlaş(tırıl)mıştır.(11)
Alayları başmakalesinde inceleyen Kürdistan gazetesi, Abdülhamid’in Ermenileri katledeni affettiğini ve Hamidiye Alaylarına aldığını yazmış ve iki halkın ilişkisine dikkat çekmiştir: “Kürtler daha önce Ermenilerden zulüm mü görmüştü? Hayır! Ermeniler, Kürtlerden ne kötülük görmüştü? Hiç!”(12)
1908’den sonra yeniden yapılanmaya gidildi. Kasım 1908’de Hamidiye Alaylarının redif [yedek] askerler olduğu ilan edildi ve 1909’da nizamnamedeki değişiklikle artık milislerin adı ‘Aşiret Hafif Süvari Alayları’dır.(13)
Alaylar sadece 1910’larda değil Cumhuriyet yıllarında da işbaşındadır. Yusuf Akçuraoğlu’nun Türk Yılı 1928 çalışmasına göre, süvari alayları ‘Türkiye Cumhuriyeti Müdafaa-i Milliye Teşkilâtı’nda görevlidir (aynen):
“Bir piyade fırkası üç piyade ve bir sahra topçu alayından, her nizamiye süvari topçu taburundan, her aşiret fırkası dört süvari alayından mürekkeptir. Süvari alaylarında birer ağır makineli tüfek bölüğü ve süvari bölüklerinde otomatik tüfekleri vardır.”(14)
Alayların ‘Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasında da kullanıldığı anlaşılıyor. Behçet Cemal’in yazdığına göre, isyana karşı seferber edilen ‘Süvari Alayı’ tuzağa düşürülür ve Elazığ’da ‘Katırlı Süvari erleri’ mevzilerini terk ettiği için cephanelik yağmalanmıştır.(15)
Ezcümle mutlak monarşist Abdülhamid’in milis alayları (ve zihniyeti), 1890’lardan 1930’lara Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve isim değişikliğiyle bugün de devletin hizmetindedir.
Hamidiye Binbaşısı Kahraman Lûtfi’nin emekli maaşı başvurusuyla ilgili Arzuhal Encümeni mazbatası 17 Mayıs 1934’te müzakere edildi. ‘147 Sıra No’lu’ mazbata zaptın sonundadır. Mazbata öncesinde yapılanlar özetlenmiş ve önerilen, “maaş verilmeli”dir.
İlk söz alan Millî Müdafaa Vekili [Millî Savunma Bakanı] Zekâi [Apaydın] (Diyarbakır), başvuruyla ilgili bilgi verdi: “Karapapak Aşireti Reisi 10’uncu süvari alayı kumandanı Binbaşı Kahraman Bey tekaüt [emeklilik] maaşı almak için müracaat etmiş. Arzuhal Encümeni mazbatasını hazırlamış, onu müzakere edeceğiz. Nizamnamesi olan aşiret alayları tasfiye edilmiştir. Bu zat 317 [1901] senesinde hizmeti askeriyeye dâhil olmuş ve Süvari Aşiret Alayı Kumandanlığı yapmış ve 341’e [1925] kadar geçen müddet. […] 330 [1914] da askerliği başlıyor, seferberliğin ilânı üzerine silâh altına alınıyor.”
1922’ye kadar binbaşının görevi hakkında bilgi veren Millî Savunma Bakanı, mevzuatta eğitim alması ve diploması olması şartıyla maaş verilebileceğini anlatıyor ve başvurunun kabul edilmesinin yaratacağı kaygıya dikkat........
© Gazete Duvar
