menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şart da değil gereklilik de: Buz gibi zorunluluk

27 5
10.03.2025

İkinci Barış Süreci, İkinci Çözüm Süreci, artık adına ne diyorsanız, berdevam. İktidar kanadı, şartsız koşulsuz silah bırakmanın altını çiziyor. Kürt siyasiler ise şartlardan değil gerekliliklerden bahsediyorlar. Kendimizi de kandırmayalım, eğri oturalım ama doğru konuşalım ne şart ne gereklilik; bu sürecin kendine has zorunlulukları var. Bu zorunluluklar, olmazsa olmazlar yerine getirilmeden barışa adım atmanın imkânı da Sırrı Süreyya ve Devlet beylerin Şemmame oynama ihtimalleri de imkânları da yok. Elde mendil barış halayı çekesiniz mi var: bu barışın sin qua non’u demokratikleşme, demokratikleşmeninki hukuktur. Hukuk demokratikleşmeyi tesis edecek, onu garanti altına alacak; demokratikleşme ise bir barış sürecinin ihtiyacı olan oksijeni ona sağlayacak. Gerisi? Gerisi kelimenin tam anlamıyla lâf ü güzaf.

Cumhur İttifakı’nın şart yok şartını pazarlık yok diye okursak ne âlâ. Bence, çok doğru bir yaklaşım: Bu süreç, ön şatları olmadan, pazarlıkları olmadan ilerlemeli; bir demokratikleşme süreci, bir at pazarlığına asla kurban edilmemeli; süreç ön koşulsuz, amasız olmalı; canımızı acıtan, çocuklarımızı elimizden alan şiddet, elbette bitmeli; örgüt de devlet de parmağını tetikten çekmeli. Ancak, gelin görün ki, Cumhur İttifakı’nın şart yok şartı, bir pazarlık yok pazarlığından çok bir silah bırakmadan ötesi yok sığlığına yakın duruyor gibi -ki bu, çok tehlikeli.

Cumhur İttifakı için, galiba, silah bırakmanın ötesi diye bir şey de yok. Sahi, İkinci Barış Süreci’nin her iki taraftaki karar alıcıları, politika üreticileri için silah, bir sonuç mu neden mi? Sahi, amaç devletin de örgütün de silaha sarılmaya gerek duymayacakları bir barış ülkesini inşa etmek mi, karşı tarafa diz çöktürüp el öptürmek mi? Sahi, silahların gömülmesinden öte bir programınız yoksa, Allah korusun, yeni bir TUSAŞ saldırısından sonraki gün ya da Ceylanpınar’da (Şanlıurfa) iki polisin daha öldürülmelerinden sonraki gün, devletin de örgütün de gömdükleri silahlarını yeniden omuzlarına almaları kaç saat, kaç dakika sürecektir? Ya Halay Başı Devlet Bey’in içindeki Kısıl Han’ın yeniden neşvünemâ bulması? Ya Başyüce’nin “Eyyy…” diye kükremesi? Ya yeniden asker cenazelerinin gelmesi? Yeniden bir şiddet sarmalına girmemiz için kaç saat, kaç dakika gerekecektir. Bir barış sürecinin zorunlulukları yerine getirilmiyorsa sürecin tersine dönmesini, yeni bir şiddet sarmalına girmemizi kim nasıl engelleyecek? Daha mı açık söyleyeyim: Demokratikleşme ve hukuk yoksa, barış sürecinin zorunlulukları yerine getirilmiyorsa, tedariksiz def-i hacete çıkarsanız, sonra, yana yakıla taş aramaya başlarsınız. Hayır, o halde taş ararken pek bir komik görünürsünüz de ondan diyorum.

Sözün özü, Cumhur........

© Gazete Duvar