Kuzey Kore efsaneleri: Bir akıl dışı çılgınlıklar ülkesi mi?
Gerçek isminin Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) olduğunu bile unuttuğumuz Kuzey Kore hakkında ciddi bir bilgi kirliliği söz konusu. Çoğu zaman magazinel bir dille yazılan haberlerin zihnimizde inşa ettiği Kuzey Kore imgesi kabaca ‘deli bir adamın yönettiği akıl dışı bir ülke’ şeklinde. Fakat Kuzey Kore gerçekten sağa sola nükleer füze göndermek isteyen bir liderin ülkesi mi? Tüm çılgınlıkları mümkün kılan beyni yıkanmış bir toplum yapısı mı? Yoksa bize yansıtılanlar gerçeği yansıtmıyor mu?
Oryantalist ve ırkçı yaklaşımların sık sık kirlettiği Kuzey Kore haberleri arasında gerçeğin yolunu takip etmek pek kolay değil. Ancak sahip olduğumuz yanlış aktarımlardan yola çıkarak Kuzey Kore’yi parmakla göstermeden önce konu üzerine çalışan uzmanlara sözü vermek gerekiyor. Biz de Kuzey Kore mitlerine dair aklımızda canlanan tüm soruları Rutgers Üniversitesi Asya Dilleri ve Kültürleri Departmanı’nda Kore Tarihi profesörü Suzy Kim’e sorduk. Kim, bize ABD öncülüğünde uzun yıllardır devam eden yaptırımların yol açtığı sorunları, Kuzey Kore’nin gerçekte anlatıldığı gibi bir yer olup olmadığını tarihsel bir perspektifle açıkladı.
Kuzey Kore hakkında çok sayıda yanlış bilgilendirme ve mit var. Bu mitlerin omurgası genelde ‘akıl dışı’ ve ‘çılgın’ bir ülke imajı oluşturuyor. İlk bakışta anlamı olmayan işler yapan bir liderin ona tapan halkı gibi bir manzara karşımıza çıkıyor. Gerçekten böyle bir durum var mı? Yoksa bu sadece siyasi analistlerin, medyanın ya da diğer ülkelerin bulandırmasıyla ortaya çıkan bir görüntü mü?
Kuzey Kore’nin ‘akıl dışı’ ve ‘çılgın’ olduğuna dair tarifler tam olarak sizin de söylediğiniz gibi mitlerden ibaret. Medya yorumcuları ve siyasi analistlerin yanı sıra birçok akademisyenin dile getirdiği ‘Soğuk Savaş boyunca aldığı Sovyet desteği olmadan Kuzey Kore’nin çökeceği’ düşüncesi, gerçekle örtüşmeyen bu önyargılara dayanıyor. Fakat Kuzey Kore, Sovyetler Birliği’nden (1917-1991) daha uzun yaşadı ve karşılaştığı tüm sorunlara rağmen herhangi bir çöküş belirtisi yok. Yabancıların zaman zaman düşmanca ifadeler ya da provokasyonlar olarak değerlendirdikleri şeyler bir tarafa, Kuzey Kore, ülkeyi yeniden birleştirmeyi başaramayan Kore Savaşı’nın (1950-1953) feci sonucundan bu yana herhangi bir kapsamlı askeri gerilim tırmanışından kaçınmıştır. Sovyet bloğunun çöküşünden çok sonraları dahi varlığını sürdürüp, sözde ‘düşmanlarına’ karşı hiçbir kapsamlı askeri saldırı başlatmamış olması bir gerçek. Bunlar, Kuzey Kore’nin ‘akıl dışı’ ya da ‘çılgın’ olmaktan çok uzak oluşunun yeterli kanıtları olmalıdır.
Peşi sıra gelen ‘çılgın’ lider mitinde, liderin iktidarını koruyabilmesine neden olarak Kuzey Kore halkının ‘beyninin yıkanmış’ olması gösterilir. ‘Beyin yıkama’ kelimesi aslında ilk kez Kore Savaşı ile birlikte dolaşıma girdi. Çünkü ABD yetkilileri, Amerikalı savaş esirlerinin ‘beyinlerinin yıkanarak’ komünistlere katılmasından endişeleniyordu. Nitekim çok küçük bir azınlık da olsa saf değiştiren kimi ABD askerleri vardı.
Böylesi söylemler hem Soğuk Savaş’tan kalmadır, hem de oryantalist ve ırkçıdır.
Kuzey Kore ile mesafemiz ve erişimimiz düşünüldüğünde direkt yoldan güçlü bir bağımız yok. Bu da ister istemez Kuzey Kore’nin tecrit halinde bir toplum yapısı olup olmadığı sorusunu akla getiriyor. Kuzey Kore’de yaşayanlar gerçekten dünyanın geri kalanından haberdar değil mi? Liderleri tarafından yaratılan bir ‘alternatif gerçeklikte’ mi yaşıyorlar? Eğer değilse, diğer ülkeler ve kültürlerle nasıl ilişkileniyorlar?
Bu, Kuzey Kore kavrayışımıza kattığımız klişe ve önyargılara bir başka örnektir. Kuzey Kore’nin küresel iniş çıkışlarına rağmen Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC – Kuzey Kore’nin resmi devlet adı) an itibariyle yaklaşık 160 ülkeyle diplomatik ilişkilerini sürdürüyor. Belki okuyucularınızın ilgisini çekebilir; KDHC, 2001 yılında Türkiye ile diplomatik ilişki kurdu. KDHC, diplomatik ilişkilerinin olduğu tüm ülkelerde fiziksel temsilciliklerini sürdüremese de, 1990’ların başında Sovyet bloğunun çöküşü dünyanın geri kalanına kıyasla göreceli bir izolasyona sebep olsa da (COVID-19 Pandemisi ile birlikte bu durum daha da kötüleşti) şunu hatırlamak önemli: Çin sınırından insanlar ve mallar, yasal ve yasadışı yollarla geçiyor. Ekonomik ve/veya siyasi kaynaklara sahip olanlar işçi, öğrenci ve diplomat olarak iş seyahatlerinde bulunabiliyorlar. Resmi devlet haberleri ve yayınları ile sınırlı bir biçimde de olsa uluslararası haberler hem günlük gazetelerle hem de yayınların düzenli bir parçası.
Yakın zamanda İsrail tarafından Gazze’ye uygulanan kuşatma ya da Küresel Güney’in (Batı dışında kalan dünyayı tanımlamak üzere kullanılan bir kavram, Global South) büyük çoğunluğuna hakim olan geniş çatışma alanlarında herhangi bir taraf tarafından uygulanan benzeri durumlar düşünüldüğünde de aynı soruyu sorabiliriz: Bu bölgelerdeki insanlar ‘alternatif bir gerçeklik’ içinde mi yaşıyorlar? Diğer kültürler ve ülkelerle nasıl ilişki kuruyorlar? ‘Gerçeklik’ olarak neyi varsaydığımıza bağlı olarak, dışarıdakilerin bu tür yerlerde yaşamanın neye benzediğini hayal edemediği ölçüde ‘alternatif gerçekliklerdir’. Aslında Küresel Kuzey’in, özellikle de ABD’nin kendi konforlu gerçekliğinin dışına adım atmasının daha acil olduğunu savunuyorum; çünkü politikalarının ve yaşam şekillerinin Küresel Güney’i nasıl orantısız bir şekilde etkilediklerini anlamak gerekiyor. Çoklu çevre krizlerinden, Lockheed Martin ve Boeing gibi ABD merkezli şirketlerin başını çektiği askeri-endüstriyel blok tarafından desteklenen çeşitli şiddetli çatışmalara kadar hepsi bununla ilişkili.
Asıl sormamız gereken soru şu olmalı: Farklı gerçekliklerimiz nasıl birbirine bağlı? Diğer kültürler ve ülkelerle nasıl bir ilişki kurmalıyız? Kısa cevap vermek gerekirse eğer, kaderlerimiz birbirine bağlı. Genç kuşaklar, önceki kuşakların yarattığı ve çözmeyi başaramadığı iklim kriziyle başa çıkmaya çalışacakları için bunun çok daha net bir şekilde farkındalar.
Kuzey Kore mitlerinden bahsettiğiniz bir dersinizde ‘beyni yıkanmış insanlar’ mitinden söz ediyorsunuz. Devasa stadyum gösterileri ya da askeri merasimler düşünüldüğünde bu insanların gerçekten beyinlerinin yıkandığını söyleyebilir miyiz? Eğer söyleyebilirsek, dünyanın diğer ülkelerindeki diğer insanların da kendi hükümetlerince ‘beyinleri yıkanmıyor’ mu?
Harika bir noktaya değindin. Daha önce de konuştuğumuz üzere ‘beyin yıkama’ fikri hem oryantalist hem de Soğuk Savaş döneminde düşmanların ‘irrasyonel’ ve ‘çılgın’ olarak tasvir edilmesiyle doğrudan ilişkili bir yaklaşım. ‘Beyin yıkama’ teriminin kendisini düşündüğünüz zaman ‘bir kişinin zihninin bir şekilde yıkanıp, boş bir tuvale dönüştürülebileceği’ anlamı çıkar. Böylece zihne istenen fikirler eklenir ve nihayetinde istenildiği şekilde kontrol edilebilir. Bir yandan, bu son derece........
© Gazete Duvar
