menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vahşet sahili

436 48
10.03.2025

Hakan Fidan 2017’de MİT Başkanı olarak gizli bir toplantıda “Aşırılıkçı gruplarla bağlarını kesmen lazım” diye akıl verdiğinde Ebu Muhammed el Colani, İdlib gibi bir yerde emirliğini koruyabilmek için El Kaide’den henüz yeni ayrılmıştı. Pragmatik bir boşanmaydı. Radikallerden uzaklaş denilen liderin kendi örgütü (Nusra) zaten IŞİD’in Suriye yapılanmasıydı. İdlib’teki müttefikleri de El Kaide ile bağlantılı örgütlerden oluşuyordu. Hedef tahtasından çıkmasını sağlayacak ‘değişen lider’ görüntüsüne ihtiyaç vardı. Gücü tekeline alabilmek için bu örgütlerden bir kısmını tasfiye etti. Kendini onlardan koparmadı, onları içine aldı. Colani rejimin yıkılmasını takiben Ahmed el Şera adıyla Halk Sarayı’na kurulduğunda Fidan'ın bu kez Dışişleri’nin patronu olarak eski IŞİD ve El Kaide militanına diplomasinin yolunu yordamını göstermesi gerekti. Bu değişim meşruiyet merdivenlerini adımlamasını da kolaylaştırdı. Artık o sadece İslamcı örgütlerin finansörlerinin değil Batılı ortaklarının gözünde de “Suriye Cumhurbaşkanı” idi. Küresel El Kaide ağından gelen yabancılar dahil cihatçı liderlere rütbeler verip yeni rejimin komutasına yerleştirmesi de sorun edilmedi. Yabancı milislere vatandaşlık da vaat etti. Lidere yapılan makyaj tutmuştu fakat değişim mühendislerinin tökezlediği yer, Colani’yi komutan bilen kadroların ve tekfirci müttefiklerinin inanç ve eylem bütünlüğünü korumadaki ortodoksluğuydu. Bu gerçeklik Suriye’ye Alevi katliamı olarak kendini hatırlattı.

***

Alevilere yönelik insanlık dışı suçlar her seferinde HTŞ’nin kurduğu Genel Güvenlik İdaresi ile ilgisinin olmadığı hikayesiyle geçiştirildi. Her melanet ‘bilinmeyen grupların işi’ ya da ‘bireysel taşkınlıklar’ yalanıyla hafifletildi. Humus’un batısındaki köylerde olduğu gibi bir yeri önden basan HTŞ güçleri ‘iyi polis’, aynı yere bir saat sonra gelip iğrenç suçlarla hayatları karartan güçler ‘kötü polis’ rolündeydi. 8 Aralık’tan bu yana Alevilere bedel ödettirmenin yolu buydu. Böylece HTŞ kazandığı meşruiyeti kaybetmeyecekti.
Üç aydır evleri basılan, gözaltına alınıp cesetleri yol kenarlarına atılan, sahada infaz edilen, hakaret işiten, azarlanan, tokatlanan, tekmelenen, köpekler gibi yerlerde süründürülüp havlamaya zorlanan ve cesetleri çiğnenen insanların görüntülerini ve hikayelerini takip ediyoruz.
Mezhepçi bir dille konuşup saldırmanın hazzını yaşayan güruhun yapıp ettikleri sonunda sahil bölgesini patlattı. Yağmur indirecek bulut kendini belli eder. Sahildeki operasyonu “Esad artıklarının güvenlik güçlerine saldırılarına” bağlayanlar bir önceki sahneyi karanlıkta bırakıyor. Hangi dış güce bağlanırsa bağlansın patlama bir birikimin sonucu. Ve bir de tetiklenme noktası var.
HTŞ güçleri 4 Mart’ta Lazkiye'nin Datur mahallesinde gürültülü bir operasyon yürüttü. Yani terör estirdi. “Domuz Aleviler; sizi öldürmeye geliyoruz, başlarınızı ezeceğiz” diyerek şehre girdiler. Rastgele ateş açtılar. Bir anne bebeği ile birlikte öldü. Ertesi gün yine geldiler; fırında ekmek kuyruğunda bekleyen 15 yaşında bir genç ve yaşlı bir adamın canını aldılar. Makineli tüfeklerle evlere ve arabalara rastgele ateş açarak yürüttükleri bu operasyonlara kendi ifadeleriyle “Devrik rejimin artıklarını avlama” diyorlar. O iki günde gözaltına alınanların hiçbiri silahlı değildi.
Ardından 6 Mart’ta Ceble’de Esad dönemindeki çatışmalarda yıldızı parlayan Albay Süheyl Hasan’ın köyü Beyt Ana’ya baskın düzenlendi. Köye gelen HTŞ güçleri 20 yaşında bir genci sorgulamak için karakola götürmek istedi. Akrabaları genci karakola kendilerinin getireceğini, sorgulandıktan sonra geri alacaklarını söyledi. Anlaşmazlık çatışmaya döndü. HTŞ’den takviye güç istendi. Gelen konvoy yakındaki Daliye köyü tarafında pusuya düşürüldü ve 13 görevli öldürüldü.
İki köy helikopter ve toplarla bombalandı. Bazı yerlerde HTŞ kontrolü kaybetti. HTŞ’nin Savunma Bakanlığı sahile askeri güçler sevk etti. Çatışma sahil şeridindeki Lazkiye, Ceble, Tartus ve Banyas’ın yanı sıra iç kesimdeki Hama ve Humus’ta Alevi sivillere yönelik katliama dönüştü.
Suriye ve Diasporadaki Yüksek Alevi İslam Konseyi rejim kalıntıları bahanesiyle halkın terörize edildiğini, evlerin bombalandığını, masumların katledildiğini ve bunlardan HTŞ yönetiminin sorumlu olduğunu belirtip........

© Gazete Duvar