menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

'Irkçılar, Japon toplumunu göçmen korkusuyla teslim almak istiyor'

53 31
10.02.2025

Gazeteci-yazar İrfan Aktan, 1990’lı yıllardan itibaren Kürt illerinde uygulanan politikalar nedeniyle göç eden Mahkan aşireti üyelerinin izini sürerek, Kürtlerin Japonya’da yaşadıklarını mercek altına alıyor.

Aktan, tanıklıklar üzerinden Tokyo’ya yakın Kawaguchi ve Warabi şehirlerinde yaşayan iki bin Kürt’ün Karihōmen denen “denetimli serbestlik” statüsüyle yaşadıkları ihlalleri irdeliyor.

Japonya’daki ırk ayrımcılığının tarihsel ve sosyal arka planına eğilen Aktan’la “Karihōmen - Japonya’da Kürt Olmak” adlı kitabını konuştuk.

Japonya, uzaktan bir “rüya” iken, yakından bakınca göçmenler için “kabusun” ta kendisine dönüşmüş durumda… Genel bir çerçeveyle Japonya’nın göçmen ve mülteci politikasını anlatır mısınız?

Trump’ın şu anda yapmaya çalıştığı göçmen karşıtı politika, Japonya’nın normali. Zaten Joe Biden geçen yıl 1 Mayıs’ta yaptığı bir konuşmada, tam da bu nedenle Japonya ve Hindistan’ı yabancı karşıtı olmakla eleştirmişti. Japonya’nın mültecilik politikası ise gelişmiş ülkelerle mukayese edildiğinde eşine az rastlanan, reddiyeci bir sisteme dayanıyor. Her yıl Myanmar, Sri Lanka, Afganistan, Suriye dahil onlarca ülkeden gidenlerin yaptığı iltica başvurularının ancak yüzde 1’i kabul ediliyor. 35 yıl içinde Türkiye’den gidip iltica başvurusu yapmış Kürtler içinden ise bildiğimiz kadarıyla sadece bir kişiye mültecilik statüsü verildi. Geri kalanların başvuruları sistematik olarak reddediliyor.

Neden?

En bariz neden, Japonya’nın Türkiye’yle diplomatik sorunlar yaşamak istememesi gibi görünüyor. O yüzden Türkiye’de “Kürt Sorunu yoktur, Kürtler hiçbir sorun yaşamıyor” inkarcılığı Japonya’da kullanılıyor.

Peki kitapta bahsettiğiniz Japonya’daki Kürt karşıtlığı, Japonların yabancılara iyi nazardan bakmamalarından mı kaynaklanıyor?

Doğrusu kitapta da Japonya’ya ve Japon toplumuna dair negatif genellemeler yapmaktan kaçındığımı defalarca belirttim. O yüzden bu kitaptan bir anti-Japon algının türetilmesini asla kabul etmem. Aksine, Japonya’daki belli gruplar, Kürt karşıtlığı üzerinden ırkçılığı yaygınlaştırmaya, Japon toplumunu zehirlemeye çalışıyor. O yüzden bu gruplar, kitabımı sanki Japonya’ya, Japon toplumuna yönelik bir saldırı gibi göstermeye çalışacaklar. Zaten daha şimdiden Japonya’daki bazı ırkçılar kitabı “Japonya’dan nefret eden bir kitap” olarak lanse ediyorlar. Aynı şekilde Türkiye’deki ırkçılar da kitap aleyhine karalama kampanyası başlattılar.

Gerçekten mi?

Valla öyle. Kitap daha dağıtıma bile çıkmamışken, geçen hafta sosyal medyadan saldırılar başladı. Bir kere Kürt karşıtlığı üzerinden kurmaya çalıştıkları ırkçı tezgâhın bozulmasından korkuyorlar. Şimdi kitabın her kelimesini, altını çize çize okuyacak, manipüle edebilecekleri bir cümle bulmaya çalışacak ve sosyal medyadan saldırmaya çalışacaklar. Ama nafile! Bu kitap ırkçı nefrete karşı ortak duygular üzerinden bir köprü kurmaya odaklanıyor. Ayrıca dünyadaki tüm ırkçıların bildiği ve işlettiği tek duygu nefret. Başkalarına nefret duygusu dışında bakamadıkları için, başkalarının da kendilerine ancak böyle bir gözlükle bakabileceklerini zannediyorlar. Oysa Japonya’nın da Türkiye veya başka ülkelerin de geleceğini tehlikeye sokanlar göçmenler değil, birey ve toplumlar için belirsizliğin kapılarını açan, insanların geleceğini çalan kapitalist sistemin kendi krizini gizlemek veya hedef şaşırtmak için yaygınlaştırdığı yabancı düşmanı, ırkçı, lümpen hareketler. Bu hareketler sadece Japonya veya Türkiye’de değil, küresel ölçekte yükseliyor. Benim de mesele ettiğim temel şey, Japon hükümetinin insan haklarına aykırı olarak işlettiği göçmen karşıtı sistem ve bu sistemin daha da katılaştırılmasını isteyen ırkçı grupların arkasındaki motivasyon.

Nasıl bir sistemden söz ediyorsunuz?

Dünyanın farklı ülkelerinden gelmiş göçmenler, özellikle de ilticacılar açısından, kafamızdaki Japonya imajıyla örtüşmeyen, kuşatıcı, ezici, örseleyici, katı bir sistem işletiliyor. Zaten kitapta da okunacağı üzere, Japonya Adalet Bakanlığı’na bağlı Göçmenlik Hizmetleri Dairesi bu sistemi çok katı bir biçimde uyguluyor.

Nasıl?

Japonya zaten göçmenler ve sığınmacılar açısından son derece katı bir sisteme sahip. Üstelik bu sistem 2023’teki bir kanun değişikliğiyle daha da katılaştırıldı. İltica başvurusu yapanların yüzde 1 ila yüzde 2’si kabul alabiliyor. Mesela 2016 yılında ülkeye yapılan iltica başvurusu 10.901 iken, sadece 28 kişiye mültecilik hakkı verildi. 2021’de ülkeye 17 bine yakın insan iltica başvurusu yaptığı halde sadece 74 kişiye, 2022’de 202 kişiye ve 2023’te de 303 kişiye mültecilik hakkı tanındı. Oysa örneğin 2023’te başvurucu sayısı 14 bine yakındı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (UNHCR) göre dünya genelinde 27,1 milyon mülteci bulunurken, Japonya bunların sadece 1.400’üne ev sahipliği yapıyor. Oysa UNHCR, Japonya’da “ilgi alanına” giren kişi sayısının 25.800 olduğunu söylüyor. Yani 25.800 kişiden sadece 1.400’ünün iltica hakkı tanınmış görünüyor.

Geri kalanların durumu nasıl?

Geri kalanlara insani olmayan bir muamele yapılıyor. Aralarında 1990’lardan itibaren, yayla yasakları ve devlet baskısı nedeniyle hem politik hem de ekonomik zorluklar yaşayıp Japonya’ya sığınan küçük bir Kürt nüfus da var. Kürtler aslında Japonya’daki yabancılar içinde istatistiki verilere bile giremeyecek kadar az. Hepi-topu 2 bin civarında bir topluluktan söz ediyoruz. Bunların önemli bir kısmı ilticaları sistematik........

© Gazete Duvar