menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiyem için sabır

11 0
27.03.2025

Ülkemiz, vatanımız, adaletin timsali devletimiz için kanını canını her anını kısacası her şeyini feda etmiş insanlara bir bakın. Öyle çok geçmişe de gitmeye gerek yok. Hemen on, on beş sene önceye bakın göreceksiniz. Muhsin Yazıcıoğlu’ndan bahsediyorum. Aile, çoluk çocuk demeden kendini ülkesine vakfetmiş insandı. Eşine bir sorun bakalım kaç kez tüm aile aynı anda sofraya oturabilmişler. Çocuklarına sorun bakalım okula kaç kez götürebilmiş Muhsin başkan onları. Bir de isimsizler var. Daha niceleri var. Kalemini satmayan. Sosyal medyada insan devşirmeyen. Sadece Türkiye denildiğine kalbi güm güm atan. Devletin neferleriyiz diyoruz da hamaset yapıyoruz zannedenler bir kimliklerine baksınlar.

Soytarılıkları izliyoruz. Sokaklara oradan buradan ne olduğu belli olmayan kenar mahallelerden toplanmış aslında çeşitli tedaviler görmesi gerekenleri ortaya atıyorlar. O insanların duygularını sömürüyorlar. Sonra da meydanlarda işi bitince pislikli mendili atar gibi “hadii hadii evinize” diye bağırıyorlar. Efendim demokrasilerde fikrini söylemek vardır. Ama fikirse söylersin. Her fikir de fikir değildir. Çünkü çocuk değiliz. Kürsülere çıkanlar ağızlarından çıkacağı laflara dikkat etmek zorundalar. Konuşmasını bilmeyenler konuşmamalı. Çünkü ateşle oyun olmaz. Geri dönüşü olmayan yola girilmemeli. Ben kendi nezdimde şu an olan biteni izliyorum sabırla, vakarla. Hep birlikte sabırla tebessümle bu mübarek günlerde vatanımızın selameti ve devletimize güvenle, öncü kuvvetlerimizin işaretlerini takip ediyoruz. Devletimizin her bir ferdi olarak bizler de birer askeriyiz, koruyucusuyuz. Devletimiz kademeli bir şekilde durumları kontrol ediyor. Biz de izliyoruz. Ama izlerken de boş durmuyoruz. Sosyal medyadaki 30 saniyelik videoların peşinde de değiliz. Kitaplar, arşivler, makaleler araştırıyoruz okuyoruz yanımızda Esspresolab kahvemizle birlikte. Sizlere de tavsiyem artık at gözlüğünü çıkarıp araştırma yapın. Kaynak tarayın. Üşenmeyin. Elinizdeki cep telefonu ile ahkam kesmeyin. Doğruların izinden gidin. (tabi bu söylediklerim benim okuyucularıma değil)

Biz uyumuyorduk. Şimdi vakti geldi ve ölü taklidinde uyuyormuş gibi yaptığımız o yatağımızdan kalkıyoruz. Uyuyanları uyandırıyoruz. Türlü maskelerle türlü şekillerle üzerleri örtülmüş, ölü toprağı serpilmiş toprağı kaldırıyoruz. Türk devleti uyumaz. Uyur gibi yapar. Bir müddet kendini sineye çeker. Geri de durur. Tıpkı yay gibi. Gerilmiş yaydan fırlayan ok hedefini şaşırmaz. Türkler Türkiye ile sınırlı değildir. Koskoca dev bir Turan milletiyiz. Uyanıyoruz derken, sadece Türkiye değil bütün Türkler uyanıyor. İşte asıl tehlike ve korkulacak şey burada başlıyor. Dünyada at koşturduklarını zanneden herkesi sömürmeye alışmış siyonistler onun ikizi haçlılar hepsi birden korku içindeler. Habil’i öldüren Kabil tek başına rahat rahat sonsuza kadar istediğini yapacağını sanırken Habiller tekrar uyandılar. Ölümden sonra uyanır gibi. Bütün kurumları ile aramıza sızmış, bizden gibi görünen köşe başlarının emanetçilerinin sonu geliyor. Bütün yaygara da bundan kopuyor. Ama ruhunda zerre vatan sevgisi olan bugün burun kıvırsa da yanlışa inansa da uyandıracağız. Bizlerin de görevi bu.

Kalabalıklar

Durun bu cadde çıkmaz sokak diye uyarmıştı üstat. Bir bakın etrafınıza kimler işgal etmiş kaldırımları? Kimler işgal etmiş caddelerimizi? Kimler meydan okuyor bu vatanın evlatlarına? Pervasızca sözler saçılıyor etrafa, bizi ayıran bizi koparan o kelimeler üst üste gelse yine de bir yol çıkmaz buradan. Kalabalıklar içinde küçük büyük varlıklar herkes yol arıyor şu dünyada. Fakat hakikatin yolu nereye çıkar, hangi kalabalıklardan geçer? Neyi aradığını bilmezsen yanılırsın. Gök ve yer arasındayım. Kalabalıklardan uzak kendime bir mekân seçtim. Sükutun dilindeyim. Üzerindeki anlamsız giysileri taşıyan kalabalıklar bir bakın kendinize, birlik olabilir misiniz? Buradan bir yol çıkar mı arza? Sessizliğin ihtişamı içinde huzurdayım. Güruha teslim olmaz sokaklar. Her şeyin bir sahibi var. Gün gelecek sokak, yer, arz, semavat hatta ne varsa kalabalıkların içinden keskin kılıç gibi geçip dağıtacak. Duracak o zaman bu hayasızca akan kalabalıklar. Yeniden bir düzen kurulacak sükutun dilinden.

Ben kim miyim?

İçeriden işgal altındayız senelerdir. Askerimiz bizi işgal etmiş zamanında. Bunu bitmeyen, bitirilmeyen terörden anladık. Kültür sanat zaten hep sol tayfa dediğimiz (Türkiye’de sol da yok zaten) ne idüğü belirsiz bir kesim tarafından şekillendirildi hep. Eğitim desen bir ideolojiye hapsedildi on yıllardır. Din deseniz yaşlanınca yerine getirilen vecibeler olarak anlatıldı. Bir kenara köşeye çekilme hayattan kopuk yaşama havasına sokuldu din. İş hayatı, esnaf, iş adamları bunlar da kategorize edildi. Bir burjuva sınıfı icat edildi bizde. Üstelik sınıfsal bir toplumdan gelmiyor olmamıza rağmen batı kendi bütün zehrini bize akıtmaya bizi felç etmeye uğraştı ve uzun sürede başardı. Bu felç en çok da zihinleri etkileri. Şimdi şu bir haftadır muhalefetin yarattığı akıl almayan ortamı hayretler içinde izliyorum. Türkiye’nin güya bu ülkenin muhalefeti ekonomi ile tehdit ediyor birilerini. Gençleri derslerinden, okullarından ettiler kendi amaçları için sokaklarda devletle karşı karşıya getiriyorlar. En acayibi de yerli malları boykot ettiriyorlar. Zihin bulanıklığı diyemeyeceğim ben buna artık. Bu resmen bir........

© Gazete Damga