Tek umudumuz: Allah’ın rızasını kazanmak
Açıkçası bu kahpe dünyadan çok umutlu olmanın bir anlamı yok. Gerek de yok zaten. Hani beni yazılarımdan bilen bilir. Her yazımı umut dolu sözlerle bitirir ve öyle kapatırdım. Evet, doğru. Kendimi yalanlayacak değilim. Umutsuz değilim ama dünyaya umut bağlamıyorum. Eskiden dünyada olduğum sürece dünya işleriyle de ilgili umutlarım vardı. Evet hatta bunun telkinini hem kendime hem de çocuklarıma yapıyordum. Eşim dahil herkese yapardım. Gençlere, öğrencilerime hedefiniz olsun, bunun için çalışın derdim. Artık demiyorum hatta diyemiyorum biliyor musunuz? Aslında bu bir trajedidir. Aslında bir insanın dünyaya dair umutlarının çalındığına dair ispattır benim bu sözlerim.
Ters köşe
Son zamanlarda umudumun yönü değişti diyebilirim. Umut yine var. Allah’a inanan için umutsuzluk olamaz. Maazallah bu küfre kadar gider. İnsan olgunlaştıkça acı tecrübeler yaşadıkça umudun sadece bu dünyaya ait olmadığını anlıyor. Herkes anlamasa da anlayanlar anlıyor. Yetmişini geçmiş seksenine dayanmış nice insanların bile hala bu dünyaya bel bağlayıp paralarına, mallarına sıkı sıkıya sarıldıklarını gördükçe bunun tamamen yaşla da olmadığını görüyoruz. O yüzden artık bugünün umuduna odaklanıyoruz. Bugün umutluysak mutluyuz, bu da yarın mutlu olacağız demektir. Eskiden uzun vadeli planlar yapılırdı. Sigortalı maaşlı iş hayatını 25 sene içinde garantiye alma vaadi ile ömür biterdi. Bu arada alınabilen bir ev bir araba da bu umuda dairdi. Genelde de gerçekleşirdi bu umutlar. Yani 25 sene umut biriktirmek için harcayıp sonra da yaşlılığında biriktirdiklerini bile harcayamayan insanlarla doluydu. Ama onlar şimdi gençler için üzülüyorlar. Çünkü gençler için umudun anlamı artık o 25 seneye sığdırılan bir sigortalı iş ve deniz kenarındaki balık tutan emekli değil. O günü beklemeden umutlarını bugüne harcıyorlar. Haklı olma ihtimalleri yüksek çünkü umudumuzu çalanlardan hesap soramadığımız için çözümü bu şekilde bulduklarını düşünüyorum.
Umudumuz var elbette
Bu dünyaya dair umutlarımızı minimize ettiğimiz sürece dünyayla ilgili şeylere üzülmüyoruz. Bu da yaşamın anlamını genişletiyor. Hayat buraya ait değil bir başka yaşama aittir. Burası imtihan dünyası. Ne yazık ki bunu da eklemeliyim son zamanlarda burası daha da fazla kötülerin mutlu, iyilerin mutsuz olduğu bir dünyaya evrildi. Benim çözümüm de işte burada devreye giriyor. Bu dünyaya bel bağlamamak, insan olmaya çalışmak yani Allah’ın rızasını kazanmak. Gerisini de düşünmemek. Bu neden böyle oldu, neden bunu böyle yaptı diye düşünmeden bu dünyaya sırt çevirmek çözümüm oldu. Umut birilerin yaşadığı zenginlik, hayat standardı, eğitim imkânı şu bu da değil. Allah benden ne kadar memnun diyerek umudumuzu Allah’ın rızasında saklamak en büyük huzur kaynağım.
Umuduma küfrettirmem
Allah’ın rızasını kazanma yolunda hepimizin bir mücadelesi var. Öyle ya da böyle yanlışlar da oluyor ve bu yanlışlara da göz yumacak değiliz. Herkesin bir misyonu var. Öğretmen öğrencisini uyarmak zorunda. Yargı katili yargılamak ve en doğru kararı vermek durumundadır. Aşçı en temiz en leziz, hijyenik yemeği yapmak için çaba göstermekle mükelleftir. Herkes işinin en iyisini yapmak durumundadır. İşte umudumuz da bu çaba içinde gizildir. Takdir Allah’ındır. İnsanların umutlarını çalıp sömürenlere karşı bugün bir şey yapılamıyorsa bunun vebali büyüktür. Biz de umudumuzu çalanları alkışlayacak değiliz. Umudumuzu kıranları affedin demiyorum, böyle spritüel şeylere de girmeyeceğim. Ama umuduma da küfrettirmem. O yüzden umudumu kıran ve toplumun umudunu kıran her türlü organizasyon ile de mücadele ederim. Çünkü bir milletin umudunun çalınması vatan hainliğinden farksızdır vesselam.
Sorgulayın Şirin bile olsa
Ortalık leş herkese düşmüş sermaye ama beleş. Kimsenin derdi değil ölmüş bebeler, anaların kucaklarında. Mezarlarda yer yok, insanların takati bitmiş. Sofralarda siniler doymayan nefisler. İnsan olanın içi kaldırmaz bunlar pek bir umursamaz. Gözlerine yerleşmiş bunların şeytan, ruhları kalmamış, dünyaya esir kusuyorlar yediklerini. Allah biliyor yaratmış bunlara, kat kat ateşli döşekleri. İzliyoruz, ah vah ediyoruz sonra kınıyoruz şeytanları. Acı içinde, korku içinde insan onuruna yakışmaz deyip bir ayaklanamıyoruz. Bizi de tutmuş şeytan ellerimizden, kollarımızdan. Değmez bu dünyaya bu kadar bel bağlamak değmez. Dünya da sana değmez, kalkıp ayağa kurtar ahiretini. Bizi de bağlamışlar Şirinler maskotuyla, Gargamel korkusuyla eğlendiriyorlar çocukları daha idrake varmadan. Hem de senin benim beldeme kadar girmişler, mahsuru yok bizim de soframızdalar. Bir şey değilmiş gibi gülüyoruz. Oysa çoktan ele geçirmişler. Ne yapsak anlatamıyoruz. Sokmayın bunları aramıza. Yaratılmış kahramanlarımız varken neden bu çukura düşmek tatlı bu kadar? Yazık sorgulayın biraz lütfen sorgulayın. Şirin bile olsa sorgulayın.
Artı
Hediyeleşmek
İlla bir sebep gerekmiyor hediyeleşmek için. Sebepleri bizler yaratmalıyız. Bayramlar elbette güzel sebepler ama bir çocuğu sevindirmek bir kocamışı sevindirmek için sebep mi beklenir? Bir yetimi, öksüzü sevindirmek için bayram mı beklenir? Kapım çaldı ve kargodan üstelik siparişim olmamasına rağmen bir kutu geldi. Ramazan’ın verdiği rehavetle kutuyu kenara koydum sonra bakarım diye. Sonrası ise çok hoş bir sürprizle karşılaştım. Bir takipçimin yaptığı el işi süsleri çok beğenmiş bunu da sosyal medyada kendisine doğrudan belirtmiştim. Kendisi de bana göndermek istemiş adresimi almıştı ama tabi ben bunu unuttum. Kutuyu açınca bu hoş sürprizle........
© Gazete Damga
