Anahtar Kelimeler (Mahalle)
Sanâyileşmeyle doğal sınırlarını (bir sur ile çevrilebilen büyüklükteki toprak parçası) aşan şehirler, bir taraftan artan nüfuslarıyla iş gücü merkezi oldular, bir taraftan da köy ve kasabaların aksine, komşuların en fazla bir nesil birbirini tanıdığı bir sosyal yapıya zemin oldular.
Bu sosyal yapı, güvenlik sorunlarını berâberinde getirdi. Köyde iple bağlanan tahta kapılar, demirden ve içeriden sürgülü hâle geldi. Pencerelere demir parmaklık konuldu. Köyde tarlaya berâber gidenler, şehre göçünce farklı vardiyalarda çalıştıkları için birbirlerini haftada bir görmeye başladı. Samimiyet azaldı. Yakınlık sâdece selâmlaşmaya geriledi.
Şehir insanı artık yaşadığı yerde herkesi tanıyan insan olmaktan çıktı. Georg Simmel “şehirlinin her karşılaştığı kişiye duygusal tepki göstermesi hâlinde iç yapısı açısından zerrelere ayrılacağı, zihin bakımından korkunç bir çıkmaza gireceği tespitini yaparak acı bir gerçeği” ortaya koymuş oldu. (1) Ama bunun da panzehri bulunmuştu.
Tabi ki her panzehir gibi zehrin kendisinden. Şehirler ne kadar büyürse büyüsün zerrelere ayrılmak, çıkmaza girmek tehlikesine karşı insanlar mahalle kültürünü geliştirdi. Semt, muhit, mahalle kültürü insanı tehdit eden tehlikelere karşı görünmez duvarlarla çevrili güvenli bir yer oldu. Birbirinin külüne muhtaç komşuluklar mahallelerde kuruldu. Hısım, akraba kadar yakın olan “mahalleli” insanlar, şehrin içinde bir güven topluluğu oluşturdular.
Mahalle câmisi, mahalle mektebi, mahalle bakkalı, mahalle kasabı ile sosyoekonomik bir yapı kendiliğinden doğdu. Mahallesine varan kişi, evine girmiş gibi huzur ve güvende hissetti. Mahalle esnafı, mahallenin bir sâkiniydi ayrıca. Onlardan sâdece alışveriş yapılıp ihtiyaçlar giderilmezdi. Âilesinden bir hısımdı herkes. Mahalle esnafına evin anahtarı bırakılırdı.
Mahallede........
© Gazete Damga
