Anahtar Kelimeler (Kutsal-1)
Her ne kadar maddiyâtın öne çıktığı ve önceliğe sâhip olduğu, başarının sayısal sonuçlarla kazanıldığı, iş birliği yerine rekâbetin teşvik edildiği, fiziksel özelliklerin ön plânda olduğu kısaca materyalist bir dönemde yaşıyor olsak da, günün sonunda insanın mânevî tarafı kendini unutturmuyor. İlgi görmek isteyen çocuğun huysuzluk yapması gibi, mânevî tarafımız stres, bunalım, depresyon gibi sorunlarla bize kendini hatırlatıyor. Mânevî zâfiyetin bir yan etkisi olarak aynı zamanda sabırsız olduğumuz için, bu sorunlara kısa sürede sonuç sağlayacak çözümler üretiliyor.
İş çıkışı arkadaşlarla zaman geçirmek, eve gelip hoş bir ortamda tütsü yakın meditasyon müziği olduğu iddia edilen müzikler dinlemek ya da hafta sonu bir yerlere “kaçmak” ya da şehir hayâtından kaçıp köye yerleşmek ve daha nice seçenekle bu soruna çâre arıyoruz. Ancak bu arayışların çoğu başarısız oluyor. Bu yüzden, materyalist hayattan kurtulamadığımız için hayâtımızı ikiye bölüyor ve âdeta çift kişilikliymişiz gibi iki hayat yaşıyoruz. Hayâtımızın birinde rasyonel ilişkilerden oluşan bir yaşam tarzına sâhipken, diğer hayâtımızda bunun tam tersi akıl dışı, sebep-sonuç ilişkisinden uzak, yâni kutsallaştırılmıştır nesnelerden oluşan bir yaşam tarzımız oluyor. Gerçek kutsalları unutup fetişleri kutsal hâle getiriyoruz. Pierre Bourdieu “fetiş” türüne “inanç, aşk veya estetik zevk nesnesi”(1) diyor.
Kutsalsallaştırılmış nesne veya kişilerin en büyük ortak özelliği, kendi bağlamlarından koparılmış olmalarıdır. Dolayısıyla nereyle, kiminle ve hangi zaman aralığıyla........
© Gazete Damga
