Büyüyen Bakışlar: Sinemada Çocuk Başroller
Çocukluk, yalnızca oyunla, neşeyle ya da masumiyetle dolu bir dönem değildir. Kimi zaman bu dönem kayıp, yalnızlık, şaşkınlık ve büyümenin sancılarıyla da örülür. Sinema, bu karmaşık duyguları çocuk karakterler üzerinden aktardığında, izleyiciye hem içten hem de unutulmaz bir deneyim sunar. Çocukların gözünden dünyaya bakmak, aynı olaylara farklı bir mercekten yaklaşmak gibidir; daha sade ama daha derin, daha az kelimeli ama daha çok şey anlatan bir bakış…
Close (Lukas Dhont, 2022)
Close, Leo ve Remi adındaki iki genç çocuğun arasındaki derin bir bağı işleyen özel ve incelikli bir film. Sürekli birlikte vakit geçirir, birlikte oynar, birlikte hayal kurarlar. Ancak okul çağına geçtiklerinde, çevrelerinden gelen yorumlar ve bakışlar bu dostluğun doğasını sorgulatmaya başlar. Léo, dış dünyanın etkisiyle kendi yerini ve kimliğini sorgularken, aralarındaki bağ da yavaş yavaş kopmaya başlar.
Film, bir çocuğun arkadaşına duyduğu saf sevgiyi nasıl taşıdığını, ama büyüme süreciyle birlikte bunun nasıl karmaşıklaştığını yalın ama güçlü bir şekilde anlatıyor. Hikâye büyük olaylara değil, küçük duygusal kırılmalara odaklanıyor. Léo’nun sessizliği, bakışları, kaçışları… Bunların hepsi seyirciye çok tanıdık ve içten geliyor. Çocukların dünyasını küçümsemeyen, tam tersine oradaki derinliği ve hassasiyeti ciddiye alan bir anlatımı var.
Filmin görselliği ve doğal oyunculukları sayesinde izleyici, Léo’nun iç dünyasına adım adım yaklaşıyor. Ne hissettiğini bazen anlamak kolay olmuyor ama bu belirsizlik bile çok insani. Arkadaşlık, suçluluk, kayıp ve kabullenme gibi duygular, bir çocuğun gözünden ama büyük bir sadelikle işleniyor. Bu da filmi daha etkileyici hâle getiriyor. Çünkü büyümek bazen sadece yaş almak değil; bazı bağları kaybetmek, bazı soruları cevaplayamamak da demek.
Close, çocukluğun kırılganlığını anlatırken fazla kelimeye ihtiyaç duymuyor. Film bittiğinde, geriye o kırılganlığı taşıyan bir his kalıyor. Belki biraz hüzün, biraz özlem ve çokça empati… Léo’nun hikâyesi, her izleyicide başka bir yerden yankı bulabiliyor.
Monster (Hirokazu Kore-eda, 2023)
Monster, bir çocuğun iç dünyasını anlamaya çalışırken aynı zamanda büyüklere ayna tutan, incelikle işlenmiş bir film. Film, Minato adındaki bir çocuğun giderek içine kapanmasıyla başlıyor. Annesi Saori, oğlunun davranışlarında bir gariplik fark ediyor: Odasında kendi kendine konuşuyor, okula gitmek istemiyor, gözleri bir şey anlatmak ister gibi ama dudakları suskun. Bu değişimin ardından Saori, oğlunun okulda bir öğretmen tarafından kötü muameleye maruz kaldığını öğreniyor ve hikâye yavaş yavaş çözülmeye başlıyor. Ancak bu çözülme, tek bir doğruda ilerlemiyor. Monster, aynı olayı farklı karakterlerin gözünden yeniden ve yeniden anlatıyor. Bu sayede sadece olayın ne olduğunu değil, kimin için ne anlama geldiğini de yavaşça keşfetmemizi sağlıyor.
Minato’nun hikâyesi, bir çocuğun sadece ne yaptığına değil, neden yaptığına da dikkatle bakılmasını istiyor. Film, onun yaşadığı duygusal karmaşayı, utancı, korkuyu ve en çok da duyulma isteğini ince ince dokuyor. Minato, dışarıdan bakıldığında sessiz, içine kapanık bir çocuk gibi görünebilir; ancak onun dünyası aslında duygularla dolup taşan, hassas bir evrendir. Film, Minato’nun iç sesini açık açık duyurmaz; ama izleyici onun bakışlarını, duruşunu, bir arkadaşına yaklaşma biçimini izledikçe, bu çocuğun aslında ne kadar çok şey hissettiğini anlamaya başlar. Kore-eda, çocuk karakterleri yalnızca hikâyeye konu olan figürler olarak değil, duygusal merkezler olarak konumlandırır.
Yetişkinler ise bu evrene dışarıdan bakar. Her biri kendi doğrusunu savunur: Öğretmenler, veliler, okul yönetimi… Herkes bir yargıya varmak ister. Ama film, bu hızlı yargıların ardında neyin gözden kaçtığını yavaş yavaş açığa çıkarır. Gerçeğin, olaylara kimin baktığına göre değişebileceğini gösterir. Yetişkinler bir an önce çözüm bulmaya çalışırken, film, izleyiciye çocukların bakış açısının da en az onlar kadar gerçek ve geçerli olduğunu hatırlatır. Çünkü bazen yetişkinler, çocukların sessizliğini “kolaylıkla” geçiştirirken, aslında en büyük duygusal kırılmaları orada göremeyebilirler.
Filmin son bölümlerine doğru, Minato’nun bir arkadaşıyla olan ilişkisi derinleşir. Bu bağ, onun iç dünyasına açılan bir pencere olur. Korkuların, suçluluk duygusunun ve utancın yanında umut ve dayanışma da belirir. Monster, büyük olaylar peşinde koşmayan, ama küçük anların içindeki büyük duygulara bakan bir film. Minato’nun gözünden izlediğimiz bu hikâye, sadece bir çocuğun değil, o çocuğun sessiz çığlığını duyamayan bir dünyanın da hikâyesi. Ve film, belki de en çok, bu çığlığın anlaşılmasını isteyen bir çağrı olarak kalıyor geride.
© Film Hafızası
