Gitmek ya da Kalamamak: Gündüz Apollon, Gece Athena (2024)
Emine Yıldırım’ın ilk uzun metrajlı filmi Gündüz Apollon, Gece Athena (2024), 2024 Tokyo Uluslararası Film Festivali’nin “Asian Future” bölümünde dünya prömiyerini yaptı ve En İyi Film ödülüne layık görüldü. Ardından 44. İstanbul Film Festivali’nin “Yeni Bakışlar” bölümünde Türkiye prömiyerini yaptı ve SİYAD ödülünün sahibi oldu. Bu başarı, yalnızca yeni bir sinemacının sesini duyurması değil, aynı zamanda Türkiye’deki kadın yönetmenlerin sinemasal cesaretini temsil eden önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Film, büyülü gerçekçilik ile mizahı ustaca birleştiren tonu, ele aldığı sert ve evrensel temalarıyla dikkat çekmektedir.
Yıldırım, bu filme yalnızca bir uzun metrajlı çıkış olarak değil, yıllar içinde biriken yaratıcı birikimin sonucu olarak yaklaşır. Yönetmenin kısa filmi Kadıköy’ün En İyi Falcısı (2023), tek mekânda geçen diyalog merkezli anlatımıyla, kadın karakterlerin erkeklerin sığ bakış açılarını aşan bir derinliğe ve donanıma sahip olduğunu, büyülü gerçekçiliğin olanaklarıyla görünür kılmıştır. Bu kısa filmde de başrolde yer alan Ezgi Çelik, Gündüz Apollon, Gece Athena’da da benzer biçimde hem yorgun hem direngen bir kadın karakteri canlandırarak bu anlatı çizgisinin devamlılığını sağlamlaştırır. Yönetmenin bir diğer kısa belgesel çalışması Antroktonlar (2018) ise, mitolojik figürlerin izinden giderek eril şiddetin tarihsel köklerini sorgulayan kavramsal bir anlatı sunmaktadır. Bu iki kısa film, uzun metrajlı yapıma yalnızca biçimsel değil, aynı zamanda kavramsal olarak da öncülük etmektedir.
Kadınların Tarih Boyunca Taşıdığı Ortak Yük
Türkiye sineması, uzun yıllardır sosyal gerçekçilik geleneğiyle özdeşleşmiş durumda. Bu, sinemamızın politik ve toplumsal meselelerle yüzleşme cesaretinden kaynaklanan bir damar. Ancak zamanla bu eğilim, biçimsel çeşitliliği dışlayan, seyircinin karşısına çıkabilecek anlatı alternatiflerini törpüleyen bir alışkanlığa, hatta bir dayatmaya dönüşmüştür. Özellikle festivallerde yer alan filmlerde, ağır dramatik yapılar, karanlık görsel dil ve yavaş tempo neredeyse “gerçeklik”le özdeşleşmiş hâlde.
İşte bu noktada Gündüz Apollon, Gece Athena, büyülü gerçekçilikle biçimlendirilmiş anlatısını, bu yerleşik ve konformist gerçekçilik anlayışına karşı bir estetik ve politik tavır olarak konumlandırıyor. Yıldırım’ın kamerası, gerçekle masalı, görünür olanla görünmeyeni, gündelik olanla olağanüstü olanı iç içe geçirerek toplumsal travmalara yeni bir gözle bakıyor. Üstelik bu göz, alışılagelmiş ağırlık ve karamsarlıkla değil, zaman zaman ironik, zaman zaman melankolik ama her zaman sıcak, direngen bir tonla bakıyor.
Türkiye sinemasında büyülü gerçekçilik örnekleri oldukça sınırlıdır. Çağan Irmak’ın Ulak (2008), Ümit Ünal’ın Gölgesizler (2009), Reha........
© Film Hafızası
