Erkeğin Tohumunu Çalan Lilith’ten Kutsal İncire: The Seed of the Sacred Fig (2024)
İlk inanışlardan itibaren örtünme, kadınların birer arzu nesnesi olma durumlarını önleme amaçlı en belirgin simgelerden biri olmuştur. Semavi dinler öncesi birçok kadın eril dünyada kötücül bakışlardan kendilerini arındırmak, uzaklaştırmak için saçlarını saklamaya mecbur edilmiştir. Orta Çağ ve Victorya Dönemi gibi Hristiyanlığın çatırdamaya yüz tuttuğu zaman dilimleri, kadınlara sert yaptırımlar uygulamış, kadının durumunda ve toplumsal statüsünde olumlu sayılabilecek herhangi bir gelişme söz konusu olmamıştır. Kadın bedeni üzerinden geliştirilen erk söylemleri, kadın görünürlüğünü zayıflatarak onu yalnızca haz nesnesi olarak kabul etmenin en başat öğesi olarak var olmaya devam etmiştir. Günümüzde siyasal kültür bağlamında kadınların kılık kıyafetleriyle ailesini dışarıda nasıl temsil ettikleri üzerine idealize edilmiş profiller mevcuttur. İnanç, artık dinlerden bağımsız olarak kültürün ve siyasetin göstergesi hâline gelmiştir.
İran İslami Devriminin yıllardır süregelen tüm eleştirileri, kadınlar ve kadın bedeni üzerinden sürdürülen nefret politikalarından ibarettir. Kuşkusuz yönetimi sağlamak ve kitleyi manipüle edebilmek için önce kadınları baskı altına almak gerekir. Muhafazakâr iktidarın kadınlara yönelik yaklaşımı genellikle kontrol altına alınması gereken bir salgın görünümünde gerçekleşir. Devrim bu manipülasyonu şeytan ve kadın benzerliği üzerinden de büyük ölçüde sağlamaktadır. Lilith’in, şeytanın yeryüzündeki dişil yansıması olduğu görüşü günümüzün siyasi ve politik çıkarları doğrultusunda yeniden tartışılabilmektedir. Lilith cazibesiyle erkeği kandırır ve onun rüyalarına girerek şehvetinin kurbanı olmasını sağlar. Uyku hâlindeki bu hayali birleşmelerde Lilith, erkeklerin kutsal spermlerini çalmaktadır. Tohum hırsızı Lilith, yozlaşmanın ve ahlâksızlığın temsilidir. Yaratılan mite göre yüce erkek tarafından kontrol altına alınması gerekir. Korku filmlerinde ya da eril bakışın hakim olduğu filmlerde kadının öteki olarak kullanımı, kadına yönelik korku, kadın cinselliğine yöneltilen kısıtlamalardan meydana gelmektedir. Kadın cinselliğinden korku duyan eril düzlem yine ataerkil ideolojiyle birlikte kadın üzerinden dişi canavarları yaratır. [1] Kutsal motiflerle pasifize edilip cinselliğinden azat edilmeye çalışılan kadın eril korkuları gün yüzüne çıkartmaktadır. Eril bakışa göre kadın bedeni çekici olduğu kadar aynı zamanda tehlikelidir: Yaşam veren rahim benzer şekilde erkeği yutabilecek ve ölüm getirebilecek güce de sahiptir.
Baba Evreni
Toplumsal yapıyı oluşturan devlet ve simgesel “baba” biyolojik babadan farklı olan öznelerdir. Baba’nın yönetici, iktidar gücü ve devlet benzeşimi fallus üzerinden kurulmaktadır. Fallus sadece penisi temsil etmediği gibi “baba”da gerçek babadan farklı bir şekilde duyumsanabilmektedir. Kurallar, yasalar, öğretiler, doktrinler, cezalar, ataerkil sistemin kadına bakışı ve yüklediği anlam babayı temsil eder. Bu temsil “baba” ile ilgili çoğu dinamiği fallusa taşımaktadır. [2] The Seed of the Sacred Fig (2024) bu bağlamda köklerine zarar veren zehirli bir sarmaşığın tüm potansiyelini içinde barındırır. Toplumu ve kadınları Lilith’den bir şekilde korumanın yollarını arar. Iman çekirdek aileye sahip, ılımlı ve sevecen görünen bir babadır. Kızlarıyla ilişkisi ve onlara gösterdiği ilgi, geleneksel ile modern arasında sıkışmış bir atmosfere sahiptir. Bir gün işinde terfi alarak Devrim Mahkemesi hâkimi olma görevine yükselir. Ancak bu yükseliş İran tarihinin en kanlı protestolarıyla aynı zamana denk gelmiştir. Iman’ın ailesi ve iktidardaki aktörler arasında kurduğu denge, Mahsa Amini adlı genç bir kadının polis güçleri tarafından öldürülmesiyle çatırdamaya başlar. Bir yandan sokaklarda yankılanan özgürlük ve adalet sesleri öte yandan ev içi isyan, Iman’ı içinden çıkılması zor bir duruma sürükler. Vicdanın, ahlâkın ve etik kavramların sistematik olarak değişim gösterdiği hane halkı, yasaklarla ve manipülasyonlarla geçen İran toplumunun ve İran’da kadın olmanın bir yansıması olarak ele alınabilmektedir.
İlk günah öğretisiyle birlikte kadın düşmanlığının evrensel tarihi gelişim göstermektedir. Cennetten kovulma miti ve ilk erkeğin nefsine karşı gelememesi kadınlara yüklenmiştir. Holland’ın aktardığına göre “İlk Günah Doktrini’nin benimsenmesiyle kadına olan nefretin tarihinde köklü bir dönüşüm mevdana gelir.” [3] Bu bağlamda erk söyleminde nefsi uyandıran önemli figürlerden biri de kuşkusuz kadın bedeni ve saçtır. Saçlar cinsel uylaşım olarak kabul gördüğü gibi erkeğe karşısındaki “öteki”nin yansımasını gösterir ve doğaya hatta tanrı yasalarına müdahale edebilen erkek, arzusuyla baş edemez; kadına duyduğu isteği önleyemez. Sonunda bu isteği tarihin en eski nefretinden biri olan mizojiniye dönüşür. Bu sebeple antik........
© Film Hafızası
