menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ölü Mevsim (2024): Sığınacak Yer Kalmadığında

8 0
23.05.2025

Bir hikâyeyi sürükleyici kılan şey, çoğu zaman yalnızca ana karakterin yolculuğu değildir. Ana hikâye beklenen rotasında ilerlerken asıl duygusal ağırlığı taşıyan, izleyicinin zihninde yer eden, esasında ‘yan’ olandır. Başlangıçta tali gibi görünen bu çizgi, zamanla ana anlatının nabzını tutar hâle gelir. Doğuş Algün’ün filmi, çocukları olmayan bir çiftin hikâyesini anlatırken esasen hiçbir yere ait hissedemeyen insanların hikâyesini anlatır. Üstelik bunu yüksek sesle söylemeden, didaktik olmadan, seyirciyi yönlendirme kolaycılığına sapmadan yapar.

Ölü Mevsim (2024), toplumsal eşitsizliklerin ve ataerkil tahakkümün alegorik bir haritasını çıkarır. Film sessizlikle, eksiltmeyle, ima ile örülmüş bir sinematografik strateji izler. Bu anlamda, farkındalıkla izlenmesi gereken bir sinemanın bir temsilidir. Ama bütün bu yalınlık içinde boğucu bir yoğunluk barındırır. Film boyunca ev içi mikrofaşizmin tortuları usul usul su yüzüne çıkar.

Anne ve babalarını yitirmiş üç kız kardeşin ortak yazgısı, çocuk sahibi olamamaktır. En büyükleri Nimet, evlidir ve yıllardır anne olmayı arzulamaktadır. Eşi Halil, abisi Faruk’un gölgesinde silikleşmiş bir karakterdir. Faruk filmde aynı zamanda erkek egemen denetim düzeninin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. En küçük kardeş Öznur, ablası ve eniştesiyle yaşamını sürdürürken gençliğinin kıpırtılarını bastırmakla meşguldür. Ortanca kardeş Zülal ise........

© Film Hafızası