Maria (2024): Kendi Sesini Ararken
Tarih, kendi sesini bulan kadınların dünyayı nasıl değiştirdiğine dair hikâyelerle doludur. Kimi bunu kalemiyle kimi bilimiyle kimi ise Maria Callas gibi şarkı söylerek yapmıştır. Ünlü Şilili yönetmen Pablo Larraín, Maria (2024) filminde opera dünyasının unutulmaz divası Maria Callas’ın hayatının son günlerini mercek altına alır. Jackie (2016) ve Spencer (2021) ile Jackie Kennedy ve Prenses Diana’yı odağına alan yönetmen, Maria ile gayriresmi olarak 20. yüzyılın ikonik kadınları üçlemesini tamamlar. Üçlemenin ilk iki filminde olduğu gibi son filminde de karakterin içsel dünyasına yapılan bir yolculuk söz konusudur.
53 yaşındaki Maria Callas, sağlığının bozulduğu, sesinin eski gücünü kaybettiği günlerde, geçmişin izleriyle dolu bir zihinde yaşamaktadır. Sakinleştirici ilacı Mandrax’ın etkisi altında, gerçek ile hayal arasında gidip gelmektedir. Filmde, bir belgesel ekibinin Maria ile röportaj yapmak üzere evine gelmesi hikâyenin başlangıcıdır. Ancak, muhabirin adının Mandrax olması bu sahnelerin de birer hayal ürünü olabileceğine işaret eder.
Filmin genel yapısı, klasik biyografilerden farklı olarak bir ağıt atmosferine hâkimdir. Minimal diyalogları ve ağır temposuyla Maria, şiirsel bir deneyim sunar. Fakat bu yaklaşım tarzı, sabırsız izleyiciler için zorlayıcı olabilmektedir. Pablo Larraín filmlerinin alametifarikalarından biri, görsel dünyasında saklıdır: hem........
© Film Hafızası
