Zincirlenen İrade, Sonsuz İntikam: Oldboy (2003)
!! Sürpizbozan anlatıma ver verilmektedir.
İntikam, insanlık tarihinin en eski anlatılarından biridir. Antik Yunan tragedyalarında tanrıların yönlendirdiği bir kader çizgisi olarak belirir; Shakespeare’in sayfalarında ise soylu kahramanların düşüşünü hızlandıran bir gölgeye dönüşür. Doğu kültürlerinde ise intikam, bireysel bir sorun olmaktan ziyade, kolektif bir meseledir. İntikamın nedeni ve sonucu tüm aileyi, hatta tüm soyu ilgilendirir. Ancak hangi kültüre bakarsak bakalım, intikamın ortak bir özelliği vardır: bir sonu yoktur ve karşı karşıya olduğu kişiyi veya olayı öngörülmeyecek çıkmazlarla sürükler. Çünkü intikam, kaybedilenin geri dönmeyeceği bilinciyle atılan bir adımdır. Bu nedenle kişiyi özgürleştirmez, aksine daha ağır zincirlere vurur.
Park Chan-wook’un 2003 tarihli Oldboy filmi, işte bu zincirleri seyircinin ruhuna dolayan bir hikâye kurar. Oh Dae-su’nun on beş yıl boyunca hiçbir açıklama yapılmadan kapatıldığı odadan özgürlüğe çıkışı, aslında yeni bir mahkûmiyetin başlangıcıdır. Dışarıdaki beden özgürdür, fakat zihin hâlâ dört duvarın içinde kalır. Burada yönetmenin zamana bakışı önem kazanır: On beş yıl, yalnızca geçen bir süre değil, belleğin silindiği, yeniden yazıldığı, kimliğin yavaş yavaş çözüldüğü bir işkence aracıdır. Televizyon ekranı, dış dünyaya açılan tek pencere gibi görünür ama aslında belleği sabitleyen, zamanı donmuş bir akışa çeviren bir prangadır. Bu nedenle filmdeki yolculuk, yalnızca failin kim olduğunu aramak değil, belleğin, kimliğin ve arzunun karanlık koridorlarında ilerleyen bir içsel yüzleşmedir. Park Chan-wook, intikamı dışsal bir eylem olmaktan çıkarıp, insanın kendi benliğiyle verdiği amansız bir mücadeleye dönüştürür.
Filmin atmosferi baştan sona bir kapan hissi yaratır. Dae-su’nun hücresi yalnızca dört duvar değildir; zamanın akışını unutturan, belleği eriten ve kimliği çözülmeye zorlayan bir mekândır. Bu yüzden kapı her açıldığında seyirci bir özgürlüğe değil, daha derinleşen bir esarete tanıklık eder. Çünkü Dae-su’nun öfkesinin büyümesi, zincirlerini de ağırlaştırır. İşte burada film, seyirciyi edilgen bir gözlemci olmaktan çıkarıp aktif bir tanığa dönüştürür. Özellikle finalde açığa çıkan gerçek, yalnızca Dae-su’nun dünyasını değil, izleyicinin etik anlayışını da altüst eder.........
© Film Hafızası
