İslam Dünyasında Sivil Değerler ve Kurumların Rolü: 11. İslam ve Özgürlük Konferansının Ardından
18-19 Ekim 2024 tarihlerinde İslam ve Özgürlük Ağı (Islam and Liberty Network) tarafından düzenlenen 11. İslam ve Özgürlük Konferansı İstanbul’da yapıldı. Konferansta iki gün boyunca çoğunluğu Müslüman ülkelerden olmak üzere çok sayıda akademisyen, araştırmacı ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi, halkının çoğunluğu Müslüman ülkelerde sivil değerler ve kurumların yeri ve önemine vurgu yapan konuşmalar yaptılar, bu konularda fikir teatisinde bulundular, bilgi ve deneyimlerini paylaştılar.
İslam ve Özgürlük Ağı 2011 yılında İstanbul’da Istanbul Network for Liberty (İstanbul Özgürlük Ağı) adıyla kurulmuş, daha sonraları adını –daha kapsayıcı olması düşüncesiyle- Islam & Liberty Network (İslam ve Özgürlük Ağı) olarak değiştirmiş bir sivil toplum platformu. Esas itibariyle İslam dünyasında, nüfusunun çoğunluğu Müslüman ülkelerde sivil haklar ve özgürlüklerin temini, İslam ile özgürlük ve serbest piyasa fikriyatının uyumu, özgürlükçü değerlerin benimsenmesi ve güçlendirilmesi amacına dönük bilimsel, entellektüel, sosyal ve kültürel faaliyetler organize ediyor. Bu çerçevede Türkiye, Fas, Tunus, Pakistan, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerde konferanslar düzenlemiş, çok sayıda kitap yayımlamış, internet üzerinden birçok seminer ve sohbet toplantısı organize etmiş durumda. 18-19 Ekim 2024 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen konferans da artık geleneksel hale gelmiş yıllık konferanslar dizisinin on birincisi.
Atlas Network, KASAM, Karadeniz Vakfı ve Liberal Düşünce Topluluğu ile işbirliği halinde düzenlenen konferansın ana teması halkının çoğunluğu Müslüman ülkelerde sivil değerler ve kurumlar. İki gün boyunca Türkiye, Malezya, Cezayir, Tunus, Bosna-Hersek, Pakistan, Endonezya, İngiltere, Finlandiya, Çek Cumhuriyeti, İran ve ABD’den çok sayıda katılımcı bu konulardaki düşüncelerini, tecrübelerini ve yaptıkları araştırmaların sonucunu paylaştı. Esasen bu yılki konferansın teması “kurumların rolü” olarak belirlenirken Daron Acemoğlu ve arkadaşları kurumların zenginlik ve refah yaratmadaki kritik rolü konusunda yaptıkları öncü çalışmalardan dolayı henüz Nobel ekonomi ödülüne layık görülmüş değillerdi. Hoş bir tevafuk, İslam ve Özgürlük Ağı İslam dünyasında değerler ve kurumların önemini tartışmak üzere İstanbul’da bir araya gelirken Acemoğlu ve arkadaşlarının tam da bu konuda Nobel ekonomi ödülü almaları hoş bir tevafuk oldu.
Özetle söylemek gerekirse, Acemoğlu ve arkadaşları, gayet isabetli ve ikna edici şekilde, refah, güç ve zenginlik yaratma bağlamında kurumları ikiye ayırıyorlar: kapsayıcı-kucaklayıcı-paylaşımcı kurumlar ve sömürücü-dışlayıcı kurumlar. Birinci kategoriye giren kurumların üç temel özelliği var:
Siyasi gücün, iktidarın dağıtılması, tek elde toplanmaması,
Farklılığın, yenilik, verimlilik ve öncülüğün ödüllendirilmesi,
Zenginliğin paylaşılması.
Buna karşılık ikinci kategorideki kurumların üç özelliği de şu:
Gücün tek elde toplanması,
Yenilik, farklılık ve öncülüğün caydırılması, ödüllendirilmemesi (tektipçilik),
Zenginliğin paylaşılmaması, servetin bir avuç mutlu azınlığın elinde toplanması.
Bu açıdan tarihe ve günümüz dünyasına bakıldığında son derece çarpıcı, düşündürücü, manidar bir tablo ortaya çıkıyor. Dünyada kralın yetkilerini resmi olarak ilk defa sınırlandıran, gücü dağıtan, patent yasalarıyla yenilik ve öncülüğü ödüllendiren, mülkiyet haklarının korunmasına dönük düzenlemeler yapan ülke İngiltere, sanayi devriminin ortaya çıktığı, buhar gücüyle çalışan makinelerin icat edildiği, Milletlerin Zenginliği’ne giden yeni yollar keşfedildiği ilk ülke de İngiltere. Buna karşılık Sanayi Devrimi’nden bugüne 250 yıl geçmiş........
© Fikir Coğrafyası
visit website