menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Hayatın Kıyısında: Yaşadım, Öğrendim, Yazdım…”ın Hatırlattıkları

13 2
03.02.2024

Prof. Dr. Süleyman Yılmaz, Aksaray Üniversitesi (ASÜ)’de yollarımızın kesiştiği, bir dönem (2012-2015) beraber çalıştığımız, üniversiteyi birlikte yönettiğimiz ekipte üst düzey görev verdiğimiz değerli bir hocamız. Benim kendimle ilgili olarak arzu etmeme rağmen henüz yapamadığım bir şeyi yapmış, hayat hikâyesini yazmış, “Hayatın Kıyısında: Yaşadım, Öğrendim, Yazdım…”[1] demiş.

Sağolsun, incelik göstermiş, “Sevgili Mustafa Acar hocama, birlikte mesai yaptığımız günlerin hatırası olarak, selam ve muhabbetle,” diyerek imzalayıp, kitabının bir nüshasını da hediye olarak göndermiş. Tarihe baktım: 28 Mart 2023, yani aradan on ayı aşkın bir zaman geçmiş, neredeyse 1 yıl olmuş! Benden de kitapla ilgili bir değerlendirme yapmamı rica etmişti, “fırsat bulabilirsem, neden olmasın” demiştim. İşler güçler, dertler gamlar kederler, dersler kitaplar tercümeler, öğrenciler konferanslar bildiriler, vesaire vesaireler… derken, inanın dostlar, ancak bugünlerde fırsat bulup kitabı okuyabildim. Aslında yarısını daha önce ara ara okumuştum, ama kalan yarısı okunmayı bekliyordu. En son Anadolu İlahiyat Akademisi’nin “İktisat Klasikleri Çerçevesinde İktisadın Evrensel Yasaları” konulu seminer daveti vesilesiyle Ankara’ya yaptığım tren yolculuğu sırasında yemedim içmedim, kalan yarısını da okumayı başardım; şimdi artık kitapla ilgili kısa bir değerlendirme yapabilir durumdayım.

Prensip olarak otobiyografiler önemli eserlerdir, insanın kendi kaleminden çıkmış hayat hikâyesidir. Ama komik, ama traji-komik; ama neşeli, ama hüzünlü tarafı ağır basan, her insanın iniş-çıkışlarla, çalkantılarla dolu ayrı bir hikâyesi vardır. Başından neler neler geçmiştir, yanında olmayan bilmez; hayat ona neler öğretmiştir, konuşmayan, o hikâyeyi okumayan bilmez. Özellikle de kısa ömrüne çok şey sığdırmayı başarmış insanları ya otobiyografi yazmaya teşvik etmeli; olmadı, görsel ortamlarda kendisini konuşturarak, söz konusu hayat hikâyesini kayda almalı ki, o hikâyeden çıkarılabilecek dersler alınsın, önemli bir tecrübe birikimi ziyan olmasın, sonraki kuşaklara güzel bir miras bırakılmış olsun. Bugün elimizde geçmiş yüzyıllarda yaşamış kimi filozof, kimi ilim adamı, kimi yönetici önemli şahsiyetlerin hayat hikâyeleri olmamış olsa nelerden mahrum kalırdık bir düşünmekte yarar var. Dolayısıyla, bence anlatacak bir hikâyesi olan, başından çok şeyler geçen, “feleğin çarkından geçmiş,” içinde alınacak dersler barındıran hayat hikâyeleri olan insanların hayat hikâyesi bence mutlaka yazılmalı, ya da dijital ortamlarda kayıt altına alınmalı…

Maşallah, bu anlamda Süleyman hoca da iyi bir şey yapmış, yememiş içmemiş, çocukluğundan beri biriktirdiği anıları, yaşanmışlıkları, başından geçenleri, gördüklerini, şahit olduklarını kaleme almış. Hayat hikâyesini anlatırken sadece kronolojik vak’anüvislik yapmamış, yaşadıklarını tarih sırasına göre aktarmakla kalmamış, onların kendisinde çağrıştırdığı şeyleri, düşündürdüklerini, başından geçenlerin kendisine öğrettiklerini de yazmış, olayları kendi perspektifinden yorumlamış da. İyi ki öyle yapmış. Bu sayede biz de, hem her insanın anlatmaya değer ayrı bir hikâyesi olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz; hem de artık kendi hikâyemizi anlatmanın zamanının çoktan geldiğini, hatta geçip gitmekte olduğunu, artık bu işi daha fazla ertelememek gerektiğini hatırlıyor, kendi kendimize hatırlatıyoruz… Öyle ya, eskiler “her âşıkın bir âhı var” demişler; yukarıda da değindiğimiz gibi her insanın bir hikâyesi, bir yaşam macerası, sonraki kuşakların içinden ders çıkarabilecekleri tecrübeleri, yaşanmışlıkları var. Hele bizim gibi, artık altmışına merdiven dayamış ömrünüzde bir ucu rektörlüğe bir ucu hapishaneye uzanan, deyim yerindeyse “dibi de, zirveyi de görmüş,” çocukluğunda elektriğin olmadığı bir köyde gaz lambası ışığında ders çalışıp koyun ve sığır çobanlığı ile başlayıp oradan yatılı koula, oradan ODTÜ’de lisansa, daha sonra da Amerika’da yüksek lisans ve doktoraya uzanan, 50’yi aşkın ülkeyi gezip görme, binlerce öğrenciye ders vermenin yanı sıra, çok sayıda kitap, çeviri ve makaleye imza atma imkânı bulduğunuz bir maceranız varsa, bunları “emr-i hak vaki olmadan” kaleme alıp bir kenara koymakta yarar var. Bu açıdan Süleyman hocayı tebrik ediyorum: benim henüz yapamadığım şeyi yapmış, mesleğinin gereği olarak yaptığı onca güzel çalışmanın yanına hayat hikâyesini yazmayı da ilave etmiş. Eskilerin tabiriyle “darısı başımıza” inşallah diyelim.

Süleyman hoca da, bencileyin, hayatı boyunca büyük zorluklara katlanmış, çocukluğunda ve gençlik yıllarında aile bütçesine katkıda bulunmak için bir yandan okurken bir yandan da çalışmak zorunda kalmış, “okuyup adam olmak” için hırsla çalışmış, bu uğurda memleketini terk etmek zorunda kalmış, yaşadığı zorlukların kazandırdığı tecrübeyle olgunlaşmış bir insan. Geçen yıl bugünlerde yaşadığımız, ülkemizi derinden sarsmış 6 Şubat 2023 depremiyle büyük yara almış olan ve şimdilerde hâlâ yaralarını sarmaya çalışan Hatay’da başlayıp Diyarbakır (lisans), Elazığ (yüksek lisans) ve Adana’ya (doktora), oradan Şanlıurfa’ya (Araştırma Görevlisi, Yrd. Doçent, Doçent), oradan da Aksaray’a (profesörlük ve idarecilik) uzanan ilginç, dolambaçlı, müşkül, ama sonunda semeresini........

© Fikir Coğrafyası


Get it on Google Play