menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Şâkile’ ya da Trajedinin Teopolitiği: Gazze Soykırımı, Helak ve Sünnetullah

5 2
14.04.2025

Değerli dostlar, bu yazı, hamasetin konforundan uzak, insanlığın akıbetine dair muzdarib bir yazıdır.

Dünyanın insanlık tecrübesinde daha barışcıl ve değerler bakımından daha gelişmiş bir evresinde olmamız beklenirken, medeniyet çatışmacılarını haklı çıkarırcasına, daha gergin, daha insanlık dışı olayların yaşandığı bir evresindeyiz. Tarihin bu evresinde, tarihin sonu ve son insan olma ünvanıyla üstünlük iddia eden Batı medeniyetinin, vahşi kapitalizm dedikleri sömürü düzeniyle, Kopenhag kriterleri maskesinin de arkasında yeni bir kolonyal çağa, ‘kolonyalist emlakçılık’ çağına insanlığı zorladığına tanıklık ediyoruz.

Çağın bu evresinde, insanlık için en büyük fitnelerinden birisinin –çevresel sorunlar, iklim değişikliği, ya da küresel ısınma v.b. değil, siyonist ideoloji olduğunun artık teorik bir mesele olmaktan çıktığının, aynı yüzyıl içinde yahudi holokostunu –yöntem ve sonuçları itibariyle- geride bırakan bir yeni soykırım, -bu sefer holokostu bir propaganda/hegemonya endüstrisine ve siyasetine çevirenlerin Batı Hristiyan siyonizminin desteğiyle işgal ettikleri Filistin topraklarında gerçekleştirilen bir soykırım ve etnik temizlik- trajedisiyle yüzleştiğimiz günlerde yaşıyoruz.

“Yerleşimci kolonyalizmi” denilerek Batı akademyasında bir anlamda ‘sıradanlaştırılan’, ancak o yerleşimci işgalci yahudilerin liderlerinin –mesela “İşgalci Yerleşimciler Birliği” denilebilecek Naçala (Nachala) hareketinin kurucusu ve 1970’lerdeki eski Guş Emunim siyonist yahudi terör örgütünün yönetici kadrosundan Daniella Weiss gibi bugün - “bebekler de öldürülür, Filistinliler insan değildir, büyümeden öldürülmelidir” diye kameraya bakarak en ufak bir tereddüt göstermeden konuşabilenlerin esasen arkaplanda olduğu bir soykırım ideolojisidir izlediğimiz trajedinin kaynağı. Yahudi mitzvot ahkâmında ya da Talmudik gelenekte gayr-i yahudilere nasıl muamele edilir meselesi muhtelif fetva ve içtihadların konusu olmuştur. Talmud’da yahudi olmayanları yani ‘goy(im)’ olanları aşağılayan metinler mevcuttur. Örneğin, Yebamoth 98a’da bütün gayr-i yahudi çocukların hayvan oldukları’, ya da Soferim 15’teki gibi “bütün Yahudi olmayanların ‘goyim’in iyi olanlarının da öldürülebileceği” ifadeleri geçer. Ama İsrail diye bir devlet kurulana kadar değişik (şabat ahkâmı, zaruret ahkâmı, müşriklerle ilişkiler, savaş hukuku v.s.) şekillerde yorumlanmış olan bu metinler, daha sonra siyonist soykırım ideolojisinin referansları olmuştur. Siyonizmin yahudi şeriatine aykırı ve yahudilere zararlı bir ideoloji olduğunu savunan yahudiler de az değildir.

Özellikle sefarad yahudiler arasında, Müslümanlara sığınıp, İslam zimmetinde/himayesinde kendi kimlik ve varlıklarını korudukları gerçeğini kabul ederler. Yahudi tarihçiler Mark Cohen’in (Hilal ve Haç altında Yahudiler) ya da Steven Wasserstorm’un (Simbiyosis-Yahudi - Müslüman İlişkilerine dair) çalışmaları bunu anlatır. Ancak çoğunluğu “AşkeNazi” olan siyonistlerin 70 yıldır Filistinlilere yönelik sürdürdüğü işgal ve etnik temizliğin şüphesiz belli bazı aşamaları var bu tarih sürecinde. Anadolu insanı için konu Abdülhamit ve Herzl ile resmedilir. Ancak Osmanlı o topraklardan-ihanet de dahil farklı sebepler ve süreçlerle- çekilmek zorunda kaldıktan sonra İngiliz mandası dönemidir. Belli dönemlerde –mesela 1967 sınırları- Arapların (Arap sosyalist nasyonalist rejimlerin) yakaladıkları siyasi-askeri fırsatları değerlendirememeleri de bu tarihin bir parçası. Filistin meselesine herkes aynı şekilde bakmıyor. Hatta, Kudüs Davası ile Filistin meselesini aynı görmeyen bir politik tarih analizi de söz konusu. Bizim için Filistin meselesi Kudüs davasının ayrılmaz bir parçası.

Ancak untulmamalı ki, bölgedeki İsrail’le normalleşme anlaşması (Abraham Accords 2020-21) imzalamış olan Arap kavimleri/devletçikleri ve birkaç başka devlet aynı yerde değiller. İsrail’in kendi vatandaşlarını ve başka ülkelerdeki yahudileri siyonist kolonyalizm lehine ikna için geliştirip uyguladığı Hasbara propaganda politikası ve Gazze işgali süresince uygulamaya başladığı Levander Yapay Zeka ‘katliam’ programı şunu göstermektedir ki, siyonizm (hristiyan ve yahudi siyonizmi) bölgenin hegemonyasını ve Akdeniz havzasındaki enerji yataklarını ele geçirmiş görünmektedir. Bu açıdan bakarak, bölgeyi doğru okuyarak, Aksa Tufanının o şekilde daha ilk günden beri olmaması gerektiğini savundum. Daha güçlü bir çıkış ve sonuç için çalışılmalıydı. Bedeli bu olmamalıydı. Bu hareketin liderleri siyaseten başarısız olmuşlardır. Filistinli örgütler birleşerek ilerleyebilirlerdi. Zaten BM’de Filistin ‘Gözlemci Devlet’ (Observer State) statüsüne kavuşmuştu. Devlet için çalışmalar ABD’ye rağmen sürüyordu. Son aşamada Mart 2025’te de 193 ülkeden 147’sinin oyuyla Filistin Devleti tanındı.........

© Fikir Coğrafyası