Tarihin Son Türk Devleti
Böylesi iddialı bir konuyu bu kadar ironik bir başlıkla ifade etmiş olmanın zorluğunun farkındayım. Neyse ki Laonicus Chalcondyles’in “Kehanetler Kitabı”nda Türk İmparatorluğunun yıkılışına dair kehanetlerde bulunulmuş olması ve konunun hali hazırda tartışılmış olması beni rahatlatan tek unsur. Bir kehanette bulunma ukalalığına girmeden uluslararası sistemin gelecek algısı üzerine tartışalım istedim.
Öncelikle, konuya yaklaşım tarzı itibariyle “son” ifadesini yok olmak, fiziki olarak ortadan kalkmak veya bitmek şeklinde tahayyül etmek yerine, işlevini tamamlamış ya da yeni bir sürece uyum sağlamak amacıyla nitelik değiştirmiş bir yapının sonlanması olarak düşünelim.
Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e bütün dünyayı etkisi altına alan göç olgusunun, küreselleşme adı altında insanları evrensel bir tekilliğe doğru sürüklediğini defalarca ifade etmiştik. Bu şekliyle baktığımızda uluslararası sistemde küreselci ve ulusalcı yapıların her ne kadar birbirine rakip unsurlar olduğunu düşünsek de esasında ikisinin de amacı ulusal değerleri yerle yeksan etmek suretiyle yeni kimlik oluşumlarını sağlamaktır.
Küreselci bakış açısı bunun dünya ölçeğinde radikal bir şekilde gerçekleşmesini öngörürken, ulusalcı bakış açısı daha kültürel, bölgesel ve etnik bazda bir değişimle süreci yönetmeyi tercih ediyor. Birbirinin bütünleri olan bu düşünceler yaşadığımız dünyayı temel değerler düzeyinde tekilleştirmeyi başardılar. Küreselci yaklaşımın uzunca bir zamandır başarıyla takip ettiği politikaların artık yeni bir safhaya geçmesi gerekiyor.
Kendi ilahi iradelerinin takdirine mahzar olmak arzusuyla yarışan bu iki güç merkezinin yetki ve sorumluluklarını devretme hususundaki uzlaşmazlıkları, Rus-Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşları başta olmak üzere birçok siyasi ve iktisadi sorunları beraberinde getirdi. Lakin her türlü sıkıntıya rağmen dönemsel görevi ulusalcıların alacağına hiç şüphe yok. Zira dünyanın gidişatıyla ulusalcıların üstlendiği misyon birbiriyle ziyadesiyle örtüşmekte. Ancak son vuruşu küreselci yaklaşımla uzlaşarak gerçekleştirecekleri gerçeğini de yadsımayalım.
Öyleyse gelecek yılların, ulusu, etnik yapıları ve kültürel değerleri yok edecek şekilde tasarlandığı gerçeği üzerinden hareket etmeliyiz. Ulusun inşa edilmesi sürecinde yaşanan siyasi ve iktisadi gelişmelerin tersine çevrilerek tekrar kabile toplumuna doğru gidiyoruz. Böylesi teknolojik bir gelişme içinde iken ulusların kabile refleksi ile hareket edebilmesini maddi unsurlarla değil sosyolojik ve psikolojik gerçeklikle değerlendirmek gerekiyor. Sorunda burada zaten, hayatımız tahayyül edilemez sözde modernliğe doğru ilerlerken, zihinlerimiz binlerce yıl önceki insanların değerleriyle hareket ediyor. Psikologlar bilinç dışımızdan bilincimize çektiğimiz unsurların yaşanmışlığını, insanların kaderleri olarak gördüklerini söyleseler de bunun tasarlanmışlığı üzerindeki mükemmelliğe şapka çıkarmak gerekiyor.
Teknolojinin muhteşem bir gerçekliği olan yapay zekâ bütün dünyayı ayrım yapmaksızın köleleştiriyor. Kapitalizmin ve sosyalizm başta olmak üzere hiçbir ekonomik kuram kendisi değil artık. Bu ideolojik ekonomi söylemlerinin koruduğu topluluklar artık açık tehdit altında. Batı toplumları 20.........
© Fikir Coğrafyası
visit website