Gazze Soykırımı’nın Öğrettikleri
7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan Gazze Soykırımı farklı başlıklarda birçok şeyi yeniden gösterdi.
Propagandanın Mutlak Zaferi
7 Ekim’de ilk tepkiler “genelde” şu çerçevede oldu: Şimdi bu nereden çıktı?
Hangi görüşün haklı olduğu henüz tam olarak bilinmiyor. Taraflar, haklı olabileceği argümanlar üzerinden propagandasını yaptı. Hakikat, propagandanın gölgesinde kalmış olsa da, bu süreçte asıl belirleyici olanın propaganda olduğu bir kez daha görüldü. Propaganda, kalabalıkların düşünce ve inançlarını biçimlendiren en önemli şeydi. Gerçeğin ne olduğu değil propagandanın gücüydü belirleyici olan. Propagandanın gücü de propagandayı üretenin gücüne nispetle sonucu belirliyordu.
Aslında 7 Ekim saldırısı durduk yere olan bir saldırı değildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren süregelen işgal ve katliamlara karşı devam eden bir mücadelenin başka bir evresiydi. 2007 yılından beri on altı yıldır süren ablukaya karşı bir eylemdi. Karadan, denizden, havadan kuşatılmış, dünya ile bağı koparılmış bir halkın varoluş mücadelesinde yeni bir evreye geçildi. Anlaşılan Gazze halkı esaret altında ölmektense hürriyetleri için mücadele ederek ölmeyi seçti. Yaklaşık iki yıldır soykırıma tabi tutulan halkın Hamas ve Kassam Tugayları’na karşı bir tepki göstermemesi Gazzelilerin topyekûn savaşı benimsedikleri fikrini destekler. Bu süreçte her şey anında dünyaya duyuruldu, ancak direnişçilere karşı Gazzelilerden bir tepki görülmedi. Tam aksine halkın mücadeleyi “canıyla” desteklediği görüldü. “Şimdi bu nereden çıktı?” diye tepki göstermek yaklaşık bir asırdır süregelen işgal ve katliamları, insanlık dışı ablukayı normalleştirmekten başka bir şey değildir. Bu bağlamda “Her şey normalken bu saldırı da nereden çıktı?” demek akıl ve gerçekle izah edilemez. Evet, bu tepkiyi verenlerin hayatında her şey normaldi ama Gazzelilerin hayatında hiçbir şey normal değildi. Bu da insanlığın propagandayla bir eşyaya dönüştürüldüğünü gösteriyordu. Az sayıda insan hakikatle ilgilendi. Kalabalıklar insanın huzurunu kaçıran haberleri ve görüntüleri “Hamas da durduk yere saldırmasaydı, zaten bunların dedeleri de topraklarını satmıştı.” gibi akılla, bilimle, insanlıkla ve gerçekle alakası olmayan tepkilerle legalleştirmeye çalıştı. Yani propaganda, gerçeği kalabalıklar için yok etti. Kalabalıklar da akıl, vicdan, gerçek yerine umursamazlıklarını besleyen propagandaya teslim olmakla “insani erdemlere” sırt dönerek değersizleşmeyi seçti.
Evrensel Değerler: Bir Ütopya
Özellikle son birkaç yüzyıldır eğitim, medya, sanat dünyası vasıtasıyla insanlığın ortak değerleri olduğu iddia edilen bazı kavramlar bayraklaştırıldı. Bu kavramların koruyucusu, takipçisi oldukları iddiası ile bazı kurum ve kuruluşlar ön plana çıkartıldı. Bu kurum ve kuruluşların dünyada “insanlık” adına iyi-doğru-güzel bir yaşam için var olduğu kalabalıklara kabul ettirildi. Barış, demokrasi, hukuk, insan hakları gibi başat kavramlar toplumların algılarını kontrol etmek üzere sistemli, yaygın ve yoğun biçimde öne çıkartıldı. Sadece politik metinlerde değil sanattan eğitime, medyadan bilime kadar hemen her sahada referans kavramlar olarak yükseltildiler. Gazze soykırımı bu bağlamda bir çeşit turnusol, bir çeşit sağlama oldu. Ve şu görüldü: Barış, hukuk, insan hakları, demokrasi, hürriyet gibi kavramlar büyük sermaye sahiplerinin ve onların uygun gördüğü toplumların haklarını korumak üzere kullanılan kavramlardır. Bu kavramların evrensellik iddiası bir ütopyadır. Bu kelimelerin sözlüklerdeki anlamları insanların çoğunluğu tarafından benimsenen erdemlere karşılık gelse de artık bu kavramlar büyük sermayenin meşru-gayrimeşru tüm hedeflerine meşruiyet kazandırmak için kullanılan aparatlara dönüştürülmüştür. Bu kavramların etrafında oluşan kurum ve kuruluşlar da büyük sermayenin acenteleridir. Büyük sermayenin uygun gördüğü bir toplumun mensubu değilseniz “insan” olmanız........
© Fikir Coğrafyası
