Sıradanlığın hışmında fay hatlarını onarmak: Güle güle barış düşçüsü
Barış, demokrasi, adalet yolunda dev bir ustayı yitirdik: Yaşamın kintsugi ustasıydı Sırrı Süreyya Önder; kırılan yerleri inkar etmedi, ‘altınla’ birleştirdi. Barışın çatlaklarında, halkların incinmiş yerlerinde konuştu. Kırılmayı değil, onarılmayı öğretti. Ve gitti, ardında onulmaz değil, onarılası bir ülke bırakarak.
Kintsugi, Japonca “altınla birleştirme” anlamına gelen bir sanat ve felsefedir. Bu sanat, kırık seramik ve çömlek parçalarını altın, gümüş veya platinle birleştirerek tamir etmeyi içerir.
Çocukluğumdan aklımda kalan ilk karelerden biridir. 3-4 Yaşlarındayım, komşu kız çocuğu ve kardeşimle oynuyoruz. Bir anda oyun arkadaşım kardeşime ‘Sen git, senle oynamam, sen Kürt’sün’ demiş oldu. Çocuktan almıştım haberi: ‘Kürt’müşüz’. Kız kardeşim ‘Ama o benim kardeşim, o zaman o da Kürt’ dediğinde hayır ‘o Kürt değil, benim sevgilim’ diyivermişti. İlk o an öğrendim her şeye rağmen bir çatlaktan çıkış olabileceğini. Aşkın, koşulsuz sevginin bir çocukta erişkinlerin bulaştırdığı ırkçılığın panzehri olabileceğini, ırkçılıkta çatlaklar yaratabileceğini. Hiç itiraz etmedim kardeşimin gidişine. O suskunluk hem geçmişin ağırlığı hem de geleceğin korkusunun erken tezahürüydü.
Bir çocuk nereden bilsin çatlaklardan sızan insanlık hallerinin Bell Hooks’un “radikal sevgi” anlayışıyla örtüşeceğini. Ama yine de sezer bu davranışların, “Hegemonik ayrımcılığa karşı bireysel düzlemde üretilen en yalın ama en güçlü direniş biçimlerinden” olduğunu. Sırrı Süreyya, işte bu direniş biçimlerini kolektif yaşamın ‘altın’ misali değerleri olarak belleten isimlerdendi.
Sonrasında uzun süre sokakta ya da okulda Kürtlüğüm hiç sınanmadı. Sanırım ilkokul üçüncü sınıftaydım. Mahallemize yeni bir çocuk geldi. Hiçbir çocuk oynamıyordu onunla: ‘piç’ demeyi fısıldayan komşu teyzelerden öğrenmişlerdi. Anne ölünce ablası evine almış. İşte o abla beni sıkıştırır ‘Kardeşimle sen oyna’ derdi.
Zaman geçti, ‘piç’ tanımı buharlaştı, çocuklar onu........
© Evrensel
