menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yol ayrımındaki ülke ve Newroz

84 63
22.03.2025

Türkiye’de 19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yer aldığı 106 kişinin gözaltına alınması, iktidarın yargı sopası üzerinden düzenlediği bir darbe girişimidir. İktidarın CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak açıklanmasının hemen öncesinde İmamoğlu’nun üniversite diplomasını iptal ettirip ardından yüzlerce polisin katıldığı bir operasyonla gözaltına aldırması; Erdoğan’ın kalıcı başkanlığı, iktidarın bekası için demokrasinin en temel ilkesi seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıran bir müdahaledir. Bu müdahalenin başarıya ulaşıp ulaşamayacağını ise, üniversite gençliğinden belediye işçilerine ülkenin birçok kentinde sokağa dökülen halk kitlelerinin mücadelesi ve bu süreçte CHP yönetiminin ortaya koyacağı tutum belirleyecektir.

Adaletsiz seçim sistemine ve 2017 referandumu başta birçok seçimde iktidarın hukuksuz müdahale ve hilelerine rağmen Türkiye’de seçimler, halkın büyük bir kesimi bakımından siyasete katılmanın en temel yolu ve aracı olarak görülüyordu. Son müdahale İmamoğlu’nun adaylığının engellenmesinin ötesinde seçme ve seçilme hakkına cepheden bir saldırıdır ve bütün dikta rejimlerinde olduğu gibi seçimleri iktidarın kontrolünde bir “tiyatro”ya dönüştürmeyi amaçlıyor. Dolayısıyla Türkiye; seçme ve seçilme hakkının, seçimlerin ancak işçi sınıfı ve bütün halk güçlerinin sokakta, fabrikada, okulda, hastanede ortaya koyacağı mücadele ile korunup yeniden kazanılabileceği bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor.

Burada şu tespiti de yapmak gerekiyor: Erdoğan iktidarı çok güçlü olduğu için değil, giderek güç kaybettiği için halkı ekonomik olarak fakirleştirip ülkenin dış borcunu da onlarca milyar dolar arttıran ve kendisi için de riskli olan böylesi bir müdahaleye girişmiştir. Hem uluslararası konjonktür ve hem de ülkedeki siyasi koşullara bakıldığında iktidarın bir daha böylesi koşulları bulamayacağı kaygısıyla hareket ederek riskleri göze aldığı anlaşılıyor.

Birinci olarak, ABD’de Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması emperyalist güçlerin belirsizlik döneminde dünyadaki dengeleri kendi lehlerine çevirmeye yönelik arayışlarını daha da belirgin hale getirdi. Erdoğan böylesi bir konjonktürde dünyadan hiçbir ciddi tepki ve baskıyla karşılaşmayacağını hesap ederek harekete geçti. Gerçekten de İmamoğlu’nun gözaltına alınması sonrasında ABD’den “Türkiye’nin iç işlerine karışmayız” açıklaması gelirken “demokrasinin kalesi” AB’den de Türkiye’yi “Şeffaf olmaya”, “Demokratik teamüllere uymaya” çağıran sembolik açıklamaların ötesinde hiçbir somut tutum atılmadı.

İkinci olarak, 31 Mart 2024’teki yerel seçimlerde iktidar ciddi bir yenilgi yaşamışken CHP Lideri Özel’in Erdoğan’a........

© Evrensel