Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor?
2024’ten 2025’e devredilen en önemli siyasi gelişmelerin başında birçok kapitalist ülkede baş gösteren hükümet krizleri ya da siyasi krizler geliyor.
Fransa’da 7 Temmuz’daki erken genel seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı Macron ve partisinin güç kaybetmesiyle başlayan kriz süreci halen çözülmüş değil. Ulusal meclisteki en büyük grup olan Yeni Halk Cephesine (NFP) başbakanlığı vermemeye kararlı Macron’un atadığı başbakan, güven oylamasıyla düşürüldü. Yenisi atandı. Ancak onunda da düşmesi, verilecek bir gensoruya bağlı. Bu da yeni ve daha derin bir kriz demek.
29 Eylül’de seçimlerin yapıldığı Avusturya’da da aynı değilse de benzer gelişmeler yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, sandıktan birinci çıkan aşırı sağcı, milliyetçi Özgürlükçü Partiye (FPÖ) hükümet kurma yetkisi vermeye yanaşmadı. Onun yerine ikinci olan muhafazakar Halk Partisi (ÖVP) görevlendirildi. Yapılan görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandığı için Van der Bellen 6 Ocak’ta FPÖ’ye hükümet kurma görevi vermek zorunda kaldı. Böylece, Avusturya tarihinde ilk kez ırkçı partiye başbakanlık yolunu açtı. Hükümet kurma görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının başlıca nedeni bütçe açığı idi.
Süddeutsche Zeitung’dan Verena Meyer 6 Ocak’taki yazısında Avusturya ile ilgili en tanınmış cümleyi hatırlatıyor: “Eğer bir gün dünyanın sonu gelirse Viyana’ya taşınacağım, çünkü orada her şey 50 yıl sonra oluyor.” İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra aşırı sağın iktidara yürüyüşü için bunu söylemek zor. Aşırı sağın Viyana’daki ilerleyişi zamanla diğer Avrupa ülkelerine örnek oldu.
Komşu Almanya’da ise bütçe açığı üzerinden süren tartışmalar 2021’deki seçimlerden sonra SPD-Yeşiller-FPD arasında kurulan koalisyonun dağılmasıyla sonuçlandı. 23........
© Evrensel
