‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek
İktidar cephesinden gelen sinyaller, “çözüm” tartışmalarını alevlendirdi. Amberin Zaman Al-Monitor’de Öcalan’ın PKK yöneticileriyle görüşmesine izin verildiğini yazmıştı. Cengiz Çandar Duvar’dan Ceren Bayar’a verdiği röportajda “‘Bir şey pişiyor mu, bir şey var mı?’ derseniz evet, pişen bir şey var ama buna ‘çözüm süreci’ demek için çok erken.” cümlesini kurmuştu.
Özellikle Bahçeli ile DEM Parti eş başkanlarının tokalaşması sonrasında; normalleşmenin ikinci adımı olarak yeni anayasa yapılacağı, Anayasa’nın değiştirilmesine verilecek destek karşılığında AİHM kararları uygulamaya konulup Demirtaş ve arkadaşlarının serbest bırakılacağı, barışçıl bir Kürt politikasının sığınmacılar meselesinin ve ekonomik krizin çözümüne katkı getireceği yorumları yapıldı.
Devlet Bahçeli, salı günü parti grup toplantısında yaptığı konuşmada İmralı Cezaevinde bulunan PKK lideri Öcalan'a "Terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin" çağrısında bulundu. Efkan Ala, "Çözüm süreci masamızda yok" dedi.
Şeffaflığın hayal olduğu bir dönemde, siyasal iktidarın niyet ve ihtiyaçlarına göre sızdırılan birkaç cümle üzerinden yapılan yorumlardaki çelişkilerin şaşırtıcı bir yanı yok. Tedirgin edici olan, Kürt meselesinde ‘çözüm’ arayışının pervasızca araçsallaştırılması, çözümün her şeyden önce karşılıklı güvene dayanmak zorunda olduğunun unutulması ve bu konuda insanlığın yüzyıllara yayılan ‘çatışma çözümü’ deneyiminden süzülmüş olan bilgi birikimine sırt çevrilmesi.
Geçtiğimiz günlerde yükselişe geçen “çözüm” gündemine egemen olan söylem, konuya gerektirdiği ciddiyetle yaklaşılmadığını ve Erdoğan’ın 2005'te Diyarbakır’da yaptığı konuşmayla işareti verilen, 16 Temmuz 2014'te Resmi Gazete’de yasalaşma aşamasına kadar gelen ama sonu hüsran olan “çözüm süreci”nden ders alınmadığını gösteriyor.
* * *
Gerçekten kalıcı bir çözüm amaçlanıyorsa, öncelikle Kürt meselesinin ‘Uzun döneme yayılmış ve kökü derinlere inen’ bir........
© Evrensel
visit website