Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?
Bu yazıdaki konumuz ABD. Başkan Donald Trump ile ABD Merkez Bankası Fed arasında süren ve giderek artan gerilim karşısında nasıl tavır takınılması gerektiği ile ilgili sol kamuoyunda yapılan tartışmalara değineceğim. Ancak hemen anlaşılacağı gibi, ABD’deki bu gerilim en iyi Türkiye’den bakınca anlaşılabilir.
Ana akım iktisat yaklaşımı, merkez bankası bağımsızlığını, on yıllardır modern ekonomik yönetişimin temel bileşenlerinden biri olarak görüyor. Bu yaklaşım, ekonomiyi ‘siyasi müdahaleden’ koruyarak fiyat istikrarını ve piyasa güvenini garanti altına almayı vadediyor. Ancak kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, bu teknokratik ideal de bir siyasi pozisyona dayanıyor. Sözde bağımsız merkez bankaları, ekonomiden siyasetin çekilmesini değil, neoliberal dönem öncesindeki toplumsal ve kurumsal ilişkilerin değişmesini ve siyasal iktidarın sermaye lehine yeniden örgütlenmesini temsil ediyor.
1990’ları ve 2000’leri şekillendiren bu yeniden yapılanma sonucunda pek çok ülkede merkez bankası bağımsızlığı, en azından hukuki olarak hayata geçti. Ancak bugünün yeni ortaya çıkan gerilimi farklı. Donald Trump gibi sağ popülist liderler, kısa vadeli büyümeyi teşvik etmek için merkez bankalarının faizleri düşürmesini talep edebiliyor. Popülist liderlerden gelen bu salvolar ise sol açısından derin bir çelişkiyi açığa çıkardı: Eğer merkez bankası bağımsızlığı sermayeye hizmet ediyorsa, o zaman sol, bu bağımsızlığı ortadan kaldırmak isteyen popülistlerle aynı safta mı yer almalı?
Tartışmanın farklı boyutlarını açacağım ancak sonda söyleyeceğimi başta belirteyim: Bu ikilem bugünün siyasal iktisadi momentini tanımlıyor. Sol, teknokratik apolitizmin de, otoriter yeniden siyasallaştırmanın da ötesine geçerek yeni bir yol çizmek zorunda: Azınlığın değil, çoğunluğun çıkarlarını gözeten bir para politikası.
Bu tartışmadaki ilk adım, paranın doğasını doğru anlamaktan geçiyor. Para ne nötr bir değişim aracı ne de yalnızca bir siyasi araçtır. Hem emeğe ve değere dayanan toplumsal bir ilişki, hem de devlet tarafından sürdürülen siyasal bir ilişkidir. Parasal ilişki, bir yandan üretimde emeğin metalaşmasıyla, diğer yandan ise yaratılan kredinin devlet tarafından güvence altına almasıyla kurulur.
Merkez bankası, bu iki mantığın kesiştiği kurumsal alandır. Sermaye birikimi ile siyasal meşruiyet arasındaki çelişkileri yönetir. Faiz oranı belirlemek ya da enflasyon hedefi koymak gibi teknik kararlar aslında kapitalist istikrarın parasal koşullarını yeniden üretmeye yönelik........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon