Güney Kore ‘mucizesi’nin karanlık yüzü: Otoriter kalkınma
Planlama yazı dizisinin devamı olarak bu hafta Güney Kore deneyimini ele aldım. Güney Kore, hem ana akım hem de eleştirel kurumsalcı literatürde farklı yönleri öne çıkarılarak ele alınan ve yoksul ülkelere örnek gösterilen bir ‘kalkınma’ deneyimine sahip. Takdir edersiniz ki, bir gazete yazısında konuyu tüm boyutlarıyla ele almak mümkün değil. Ancak planlama tartışmasına odaklanarak Güney Kore deneyimini ele alabiliriz. Geçen hafta tartıştığım Hindistan deneyiminden farklı olarak Güney Kore, ‘yol gösterici planlamanın’ değil ‘disipline edici planlamanın’ bir örneği olarak görülebilir.
Bu yazıda Alice Amsden’in The Rise of ‘The Rest’: Challenges to the West from Late-Industrializing Economies (Geri Kalanların Yükselişi: Geç Sanayileşen Ekonomilerden Batı’ya Meydan Okumalar) kitabında Güney Kore deneyimini açıklamak için önce çıkardığı iki özelliği vurgulayacağım: Karşılıklılık ilkesine dayalı sübvansiyon tahsisi ve disipline edici planlama. Bu argümanı, Güney Kore deneyiminin askerî-otoriter rejim altında gerçekleşmesi, emeğin baskılanması ve Soğuk Savaş ortamında ABD desteğinin sürekliliği gibi etkenler zemininde ele alıyorum.
Amsden, geç sanayileşenlerin ‘piyasa başarısızlıklarını’ telafi etmek için sübvansiyonları performans koşullarına bağlayan bir ‘karşılıklı denetim mekanizması’ kurduklarını savunur: Gümrüksüz girdi, ucuz uzun vadeli kredi ve dış rekabete karşı gümrük duvarlarıyla koruma gibi destekler, ölçülebilir hedeflerle (ör. ihracat oranı, yerelleşme/yerli katkı, asgari ölçek, borç-özsermaye tavanı) eşleştirilir ve bedava rant dağıtımı değil sonuç odaklı teşvikler amaçlanır.
Serbest bölgelerdeki tipik formül gümrüksüz girdinin tamamının ihracatçı sektörlerde kullanılmasıdır. Güney Kore’de ihracat hedefleri planlama disiplini içinde özel sektörle müzakere edildi ve kamu bankalarının uzun vadeli kredileri ihracat performansına bağlandı. Böylece teşviklerin sürekliliği otomatik olmaktan çıkarıldı ve performansa bağlandı.
Bu yaklaşımın özü şu: Destek varsa, karşılığında ölçülen bir sonuç da olmalı. Böylece devlet, ‘öğrenme/verimlilik’ için kaynak aktarırken firmaları sınanabilir standartlarla disipline eder. Bu sayede desteklerin kalıcı ranta dönüşmesi de sınırlandırılır. Bu sistem, kalkınmacı devlet yaklaşımının özünü oluşturur.
Güney Kore’deki planlama uygulaması 1961 askeri darbesinin hemen ardından Ekonomik Planlama Kurulu’nun (Economic Planning Board, EPB) oluşturulmasıyla başladı. Planlama ile bütçe, finansman, istatistik ve arz yönetimi tek çatı altında toplandı. Beş Yıllık Planlar ile........
© Evrensel
