Samimiyet ve siyaset, savaş ve barış
Samimiyetin Türkiye kadar gündelik siyasette bir kriter, talep olduğu başka bir ülke var mı acaba? Siyaset ve samimiyet. Hele böyle bir ülkede nasıl olabiliyorsa, siyasetten uzak kalmayı bir erdeme benzetme çabasındaki “siyasette herkes ikiyüzlü, ben ilgilenmiyorum” sularından ortaya atmıyorum baştaki soruyu. Zaten anlıyorsunuz; farklı farklı samimiyetler var ve biz kullanan tarafın bir alet gibi işlemesiyle oluşmuş tüm versiyonlarını anlıyoruz. İslami, ahlaki ve AKP'li tınısı için bir -ğ eklenerek uzatılan “samiğmiyet”i tanıyoruz, kimlerin “gayrı-samimi” ilan edilebileceğini kestirebiliyoruz. Misal yıllarca aleyhine atılıp tutulmuş AKP ile ortaklığa baş koyan MHP'ye samimi mi, diye sorulmayacağını biliyoruz.
Samimiyetin sözlük karşılıklarından olan yakınlık, içtenlik ve doğruluk, özellikle siyaset sahnesinde bizi farklı yerlere çıkarabiliyor; o yüzden birinin samimiyeti samimiyetle nasıl kullandığını anlamak önemli.
Siyasette bir işlevi olacaksa, şu karşılığa odaklanılabilir: “Bir şeyin en iç kısmı, öz”. Çünkü burası iyilik-kötülük değerlendirmesinden azade bir yeri işaret ediyor. Biri “kötülüğünde” de samimi olabilir. Bu sorgulamada esas olan dışarıya yansıyanın en iç kısmı olup olmadığı.
Samimiyet kavramı üzerine daha önceki “süreçte” (bununla da ne demek istediğimi anlıyorsunuz, anlıyoruz) yazmış olmam tesadüf değil. Hafızam bu genellemede beni yanıltmıyorsa o dönem “Kürtler samimi mi?” daha fazla uçuşuyordu havada, çünkü PKK duruyordu. Bu defa ağırlıkta olan “AKP samimi mi?” sorusu Kürtlere; samimiyeti bu derece şaibeli görülen bir aktörle barış masasına oturmak doğru mu, minvalinde sekerek ulaşıyor.
AKP bu çözüm sürecinde samimi mi? Bu eğer, AKP içtenlikle ve sadece bu ülkeye barış gelsin mi istiyor gibi bir........
© Evrensel
