Beşiktaş’a ıslahatçılık değil, kanlı bir ihtilal gerek
Son lig şampiyonluğunu kazandığı 2020-21 sezonundan bu yana bir kriz içinde olan ve her geçen yıl kendisini daha büyük bir krizin içinde bulan Beşiktaş, bu sezonun başında, üstelik daha Süper Lig bile başlamadan, kucağında nur topu gibi yeni bir kriz daha buldu. Avrupa Ligi ön elemesinde Shakhtar Donetsk’e karşı çok umut kırıcı maçların neticesinde iki karşılaşmada da kaybederek elenilmesi, Teknik Direktör Ole Gunnar Solskjaer’in geleceğini de tartışmaya açtı.
Beşiktaş’ın son dört yıldaki dokuzuncu hocası olan 52 yaşındaki Norveçli Teknik Direktör, medyada yapılan spekülasyonlara ve yönetimin de bunları net bir dille yalanlamamasına bakılırsa, kulüp tarihinde Karl-Heinz Feldkamp’ın ardından ağustos ayında görevi sona eren ikinci teknik direktör olmak üzere. Fakat Feldkamp’ın sağlık sorunlarından dolayı görevinden ayrılmak zorunda kaldığını düşünürsek, bu durumda Solskjaer, Beşiktaş tarihindeki, takımla sezon başı kampına gidip ilk lig maçına çıkamadan görevine son verilen ilk teknik direktör olacak.
Bu, Solskjaer için kuşkusuz üzücü bir son olsa gerek. Büyük hayâllerle geldiğiniz yeni bir ülkede, henüz yedinci ayınızın içindeyken, size verilen neredeyse hiçbir söz tutulmadan bir anda sözleşmeniz feshediliyor. Kalp kırıcı bir son. Ama bundan daha üzücü olan Beşiktaş’ın içine düştüğü, Beşiktaş’a lâyık görülen bu durum. Beşiktaş her geçen yıl, kurumsal ciddiyetini ve itibarını biraz daha yitiriyor. Bu her şeyden üzücü.
Oysa her şey ne kadar umutlu başlamıştı. 19 Ocak’taki imza töreninde, Solskjaer, Başkan Serdal Adalı’nın kendisine sunduğu projeye çok inandığını ve Beşiktaş’ı son yıllarda içine düştüğü başarısızlık sarmalından sabırla, adım adım gelişerek çıkaracaklarını söylemişti. Adalı da Solskjaer’in aradıkları isim olduğunu, taraftarların kendilerine en az 1.5 sene müsaade etmesi gerektiğini, bu süreçte futbol A takımını yeniden yapılandıracaklarını ve üç transfer dönemi sonunda özlenen Beşiktaş’ı geri döndüreceklerini........
© Evrensel
