Dalda çürüyen kızıl elma
Geçtiğimiz ağustosta Malazgirt Zaferi’nin 953. yılı törenlerinde Erdoğan, ‘Alparslan’ın ordusunda Kürtler, Araplar ve İslamla müşerref olan diğer kavimlerin mübarek kanlarının bu topraklarda birbirine karıştığını’ söylüyor, o günden bugüne milletin Kızıl Elma seferinde yürüdüğünü iddia ediyordu. Aynı ayın sonunda Zafer Bayramı vesilesiyle yaptığı konuşmada ise bu yürüyüşün güncel hedefinin iç cephenin sağlamlaştırılması olduğuna işaret etmekteydi. İç cephe hedefi ‘bizim kızıl elmamız’dı.
Kızıl Elma açılımının ne anlama geldiği çok geçmeden anlaşıldı. Birincisi; PKK’nin silah bırakması ile içerideki ve Suriye’deki Kürtlerle ilişkileri yeni bir düzeyde kurmak ve bu arada Kürt siyasetini iktidara yedeklemek. İkincisi; halkı ezen iktisadi politikaların yükselttiği tansiyonu, Ortadoğu’daki gelişmelerin şu aşamasında Türkiye’nin de İsrail’in hedefinde olduğu propagandası eşliğinde dış düşmana ikame etmek.
Bu hızlı manevralar yapılırken Suriye’de cihatçı çetenin iktidara yerleşmesiyle kırılgan da olsa bir istikrar görüntüsünün ortaya çıkması, Ukrayna’nın ABD Rusya arasında paylaşılması, Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapması; bu adımların hiçbiri barışın garantisi olmamasına rağmen, halkın üzerindeki, her vesileyle milleti ihanetle suçlamaya hazır iktidar siyasetinin basıncını bir parça hafifletmiş sayılır. Bazı ultramilliyetçi kesimlerde ise kendilerinin ihanete uğradıkları duygusunu artırdığı da bir gerçektir.
İmamoğlu’nun diplomasını iptal ettirip gözaltına aldıran Saray rejimi baskı ve cezalandırmalarla, yasak ve aşağılamayla harcını karmaya çalıştığı uygun adım marş rejimi altında patlamaya hazır, nasıl büyük bir tepkinin birikmiş olduğunu kestiremedi. Ya da baş........
© Evrensel
