Komisyon değil "Gölge barış parlamentosu"
Aynı şeyleri yazıp duruyoruz: Artık bu bir “fikri takip” bile değil, “Benim oğlum binâ okur döner döner yine okur.” durumu. Lakin gerekirse bin kez daha yazma pahasına aynı şeyleri yazmaya/savunmaya devam etmenin önemli olduğunu düşünüyorum: Elbette şiddet olmamalı ama kökleri geç-Osmanlı dönemine kadar uzanan, son evresi 40 küsur yıldır devam eden bir toplumsal sorunun çözümü de toplumsaldır. O zaman sendikaları, meslek odaları, üniversiteleri, dernekler, vakıfları... ve elbette siyasî partileriyle tüm toplumu barış sürecinin aktif özneleri haline getirmedikçe sorunun çözülmesi mümkün değildir. Örgütlü halk çözüme dahil edilmedikçe bu sorunu çö-ze-mez-si-niz!
Hiç kuşku yok ki, siyasî kurumlar -en başta da TBMM- barış sürecinin en önemli bileşenleridir. Bırakın parlamentonun sürece dahil olmasını, ulusal parlamentonun böylesi bir toplumsal soruna önderlik etmediği, çekip çevirmediği bir sürecin başarıya ulaşma şansı dahi yoktur. Hadi mantık bilimini yardıma çağıralım: TBMM’nin sürece dahli barışın gerek koşuludur; ama yeter koşulu değil. Türkçeye çevirirsek, ulusal parlamento aktif rol oynamadan barış tesis edilemez ama onun varlığı da tek barışı getirmeye yetmez.
Mantık biliminin desteğini almaya devam edelim: “CHP TBMM Komisyonuna katılmalı mı katılmamalı mı?” Peki, mantık bize ne diyordu: TBMM olmadan barış olmaz. Sadece ana muhalefet partisi değil parlamentoda temsil edilen tüm partiler katılmadan da o komisyon bir TBMM Komisyonu olmaz. Başka ne diyordu mantık bilimi? “Ulusal parlamentonun çözümün parçası olması gerek şarttır ama yeterli değildir.”
Geldik herkesin tedirgin olduğu mevzuya: Erdoğan-Bahçeli AKP-MHP’yi, AKP-MHP’de TBMM komisyonunu domine edecekler, böylece,........
© Evrensel
