menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni anayasanın sınıf vektörleri

14 30
09.02.2025

Türkiye’de kurumsal siyaseti ve iktisadi ilişkileri belirleyen iki temel vektör bulunuyor. İlki, gerek üretim ve ticaret kapasiteleri, gerek uluslararası kapitalizme eklemlenme şekilleri, gerek küresel tedarik zincirlerindeki konumlarına göre farklılık gösteren sermaye grupları. Burjuva siyasal yapıyı oluşturan sermaye gruplarının siyasi aidiyetleri ve eğilimleri homojen değil. İkinci vektör, bu sefer “sermayenin kişilikleşmiş” formu olarak karşımıza çıkan, siyaset ve hukuk alanını sermaye gruplarının taleplerine, burjuva temsil ilişkilerine ve kendi iktidar çıkarlarına göre düzenleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Liberal teorisyenlerin Türkiye’ye dair okumalarındaki başlıca körlük, iki vektörü birbirinden bağımsız değişken gibi ele almaları, ikincisini her şeyin üstünde görmeleri, Erdoğan ile sermaye arasındaki bağlantıyı kesip atarak siyaseti öznel-idealist bir noktadan kavramaları. Tüm düzenlemeleri “şahsına” endeksleyerek yeni tip “sultancılık” okumalarında ısrar etmeleri... Max Weber’in otorite (Herrschaft) teorisinden beslenen bu yoruma göre, Türkiye kapitalizminin iç ve dış dengeleri, idari ve hukuki kurumsal yapı sadece Erdoğan’ın “keyfi” ve “şahsi” çıkarlarına göre belirlenir. Bu sorunlu kavrayış yeni anayasa tartışmasında da karşımıza çıkıyor.

Yeni anayasa tartışmalarına şahsileşen “otoriterleşme” perspektiften bakan liberal yaklaşım, kurulan ittifakları ve gerilimleri “saray-sultan” ikiliğine indirgiyor. Liberal “otoriterleşme” teorisindeki zayıflığın nedeni, Erdoğan’ın otoriter davranış sergilemesi ile devlet aygıtlarının otoriterleşmesini aynı ve özdeş kılmaları, temsil ilişkisini yok saymaları.

Karl Marx’ın “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”nın ön sözünde yazdığı gibi, hukuk sistemi, hakim üretim biçiminden ve üretim ilişkilerinden bağımsız değildir; her üretim biçimi kendine........

© Evrensel