menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Siyasi heveskarlığın zirve yaptığı bir iddianame

10 0
12.11.2025

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, CHP tarafından Erdoğan’a karşı ‘seçilecek aday’ olarak cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkarılmasının ardından tutuklanması sonrasında iddianamesi 8 ay sonra hazırlandı. 402 şüphelinin bulunduğu 3741 sayfalık iddianamede Ekrem İmamoğlu hakkında 828 yıldan 2 bin 352 yıla kadar hapis cezası istenmiş olması, arkasında büyük bir siyasi yığınak yüklü bir dosya olduğu için doğrusu çok da şaşırtmadı.

Yaşandığı dönem içinde siyasi iktidarların bir hesaplaşma alanı olan yargılamalarda, iddianame sayfa sayısı ile istenilen hapis cezasının akıl sınırlarını zorlayıcı olması gibi bir gerçeklik, Türkiye’deki siyasal yargılamalar tarihinin bir klasiğine dönüşmüş durumda.

18 Ekim 2010 tarihinden başlayan 154 kişinin yargılandığı KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) Ana Davası ile ilgili 7 bin 500 sayfalık iddianame hazırlanmıştı. Karar duruşması Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 28 Mart 2017 tarihinde görülen davada, 97 kişi hapis cezası alırken, 57 kişi hakkında beraat kararı verilmişti.

'Kobane Davası’nda ise aralarında eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 27’si tutuklu 108 kişi hakkında hazırlanan iddianamede, tamamının 29 ayrı suçtan 38'er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680'er yıl hapis istemiyle yargılanmaları istenmişti.

Biraz daha geriye giderek, Halkın Kurtuluşu Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Veli Yılmaz hakkında dönemin mahkemelerince toplam 748 yıl 6 ay cezası verildiğini hatırlatabiliriz. 1991 yılının nisan ayın tahliye olan Veli Yılmaz, 27 Mart 1993 günü geçirdiği kalp krizi sonucu 43 yaşında yaşamını yitirmişti.

Michel Foucault, 'Hapishanenin Doğuşu' adlı kitabında, “Modern adalet sisteminde ve bu adaleti sağlayanlar arasında ceza vermeye karşı bir utanma duygusu vardır, ama bu duygu aşırı heveskarlığı her zaman kıramamaktadır; bu heveskarlık sürekli artmaktadır” der.[1]

Türkiye, siyasetin dizaynı açısından yargıya özel bir rol verildiği ve hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ‘Türkiye bir yargı devletidir’ ifadesiyle de, bunun ‘hamilinden’ itirafla dillendirildiği bir dönemi yaşarken, Foucault’nun “aşırı heveskarlık” saptaması ister istemez akla geliyor.

İddianame okuyup analiz etmeye çalışırken soğukkanlılığı elden bırakmamak büyük önem taşıyor. Ancak bir adım geriye çekilerek ne kadar sakin bir okuma yapmaya çalışsanız da, İBB iddianamesindeki birçok nokta size "Oha" diyerek yerinizden zıplatacak özellikler taşıyor. Örneğin bu iddianamenin yayımlanmasından kısa bir süre önce Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan ve TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın ‘casusluk’ iddiasıyla yargılanıp tutuklanmalarına gerekçe yapılan itirafçı Hüseyin Gün’ün ifadesinde, Necati Özkan ile ilişkisinin 2019 yılında İstanbul’da tekrarlanan seçimler sürecinde olduğu, bu ilişkinin de para alınmadan sınırlı bir teknik destek boyutunda olduğu yansımıştı. İBB ile ücret olarak çalışma teklifine Necati Özkan’dan olumlu dönüş alamayan Hüseyin Gün, uzun süredir görüşmediği Necati Özkan’a yıllar sonra iktidarın operasyonunun hedefi olması üzerine şu WhatsApp mesajını attığını o ifadesinde şöyle belirtiyor: “Necati Bey, uzun zaman oldu konuşmayalı, hatırlayacağınız üzere en son diyaloğumuz Eylül 2019. Umarım afiyettesinizdir demek isterdim ancak size karşı yürütülen akıl dışı komplo çabalarını yeni duydum. Çok geçmiş olsun. Yardımcı olabileceğim bir şey varsa, lütfen çekinmeden söyleyin. Bunu tüm samimiyetimle iletmek istiyorum. Birbirimizi iyi tanımıyor olsak da, Jöntürk terbiyesi gereği, aynı düşüncelere sahip olanların zor zamanda birbirine destek olması gerektiğine inanıyorum. Hüseyin.”

Şimdi İBB İddianamesinin 7. sayfasında ise Hüseyin Gün’den, ‘örgüt yöneticisi’ olarak söz ediliyor: “Örgüt içerisindeki hiyerarşik silsilede yönetici pozisyonda bulunan şüpheli Hüseyin GÜN'ün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen 2025/57354 soruşturma numaralı dosya üzerinden 'Casusluk' suçundan Necati ÖZKAN ile birlikte işlem gördüğü, işbu soruşturmada örgüt liderinin uzun yıllardır siyasi danışmanlığı yapan ve örgütte özel vasfa haiz üye konumunda bulunan Necati ÖZKAN ile yakın ilişki içerisinde olduğu…”

İBB iddianamesinde ‘suç örgütü lideri’ olarak anılan İmamoğlu hakkından 2014 yılından itibaren iz sürüldüğünü görüyoruz: “Şüpheli Ekrem İMAMOĞLU’nun 2014 yılında Beylikdüzü Belediye başkanı olarak göreve başladıktan sonra ilk olarak 2015 yılında kendi başkanlığı yetki alanındaki inşaatlarda ruhsat, imar, iskan gibi belediye işlemlerinde çeşitli usulsüzlükler yaparak firma sahiplerinden maddi menfaat temin eden bir yapılanma kurduğu anlaşılmıştır.” (s.5)

Dolayısıyla 11 yılı kapsayan ve büyük orandan da itirafçılığı kabul etmiş isimlerin ifadelerine dayandırılan bir iddianamede kurulan ‘örgüt’ iskeletinde, 2019 yılından tekrarlanan seçimlerdeki kampanya süreciyle sınırlı bir teknik destek bir insanı nasıl örgüt yöneticisi yapıyor? Bu kadar fantastik bir ihtimal karşısında sormadan geçmek mümkün değil.

Diğer bir noktada, bu iddianamenin hemen öncesinde, ‘gözaltına alınmadıkları’ söylenerek gözaltına alınan gazetecilerle ilgili. Onların da bu iddianameye dahil edilerek haklarında ceza talibinde bulunulmuş olması akla şunu getiriyor. Dalga dalga süren İBB operasyonu süreci boyunca iktidar medyasına, bazı gazetecilerin İBB tarafından ‘fonlandığı’, ‘elden para verildiği’ iddialarının sızdırılmış olması, bu yönde haberler yapılmış........

© Evrensel