Halkın ekmeği: Adalet ve grevler
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi, aynı gece çalışma arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınması, eş zamanlı olarak İstanbul’da gösteri ve toplantı yasağı getirilmesi, yurttaşların iradesinin yok sayılması; seçme ve seçilme hakkına yönelik saldırı, hukuk ve demokrasinin gasbının ilanıydı. Seçim süreçlerini kendi yararına olacak biçimde yöneten ve sonra da “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diye devlet makamlarına çöken iktidarın keyfi gelince koyacağı sandığı, ondan kurtulmak için bir güvence olarak görmek mümkün değil. Demokrasinin ve hukukun şalteri, üretimden gelen güç, işçi sınıfı ve emekçilerin ellerinde. Mücadelenin, sonuç alıcı ve etkili olması için hedef genel grev olarak görünüyor. Grev hakkına ve siyasi grevlere yakından bakacak olursak…
Grev hakkı Türkiye’de toplu iş sözleşmesi yapılması sürecinde belirli bir aşamada kullanılan bir hak. Mevzuatta grev, işlevi yönünden sınırlı tutularak, toplu iş sözleşmesi yapılması esnasında bir pazarlık aracı olarak kabul ediliyor. Grev kararını toplu iş sözleşmesine yetkili sendika alır; sendikanın baskısı, toplu pazarlık patronun otoritesine yöneliktir. Fransızcadan gelen grev, adını Paris’te bulunan “Greve” Meydanı’ndan alır. Bu meydan, işsizlerin ya da iş bırakanların iş bulmak için toplandığı alandı. İş bırakan işçilerin meydana giderken “Greve gidiyoruz” dediği söylenir. Ayrıca tarihte ilk grevin milattan önce 1170’te Mısır’da piramitleri inşa eden işçiler tarafından gıdaların verilmemesi üzerine yaptıkları rivayet edilir. Sanayi Devrimi ile birlikte daha geniş ve çeşitli grevlere tanıklık edilirken, Osmanlı döneminde ise ‘ta’til-i eşgal’ (işi bırakma) ifadesi kullanılır. 1908 grevleri, bütün iş kollarında örgütlenip tüm ülkeyi etkilemekle birlikte ücret merkezlidir. Cumhuriyet döneminin 1923-1960 yılları........
© Evrensel
