menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Emperyalizm, oligarşi ve "Büyük Amerika"

19 5
01.02.2025

Daha “faşizm” tartışmaları mantıklı bir rotaya oturmadan, birdenbire bir “oligarşi” furyası başladı Amerika’da. Amerikan kapitalizminin gerçekten nereye evrildiğini anlamak için, olan biteni sadece bu moda terimlerle geçiştirmek yerine, emperyalizmin uzun vadeli seyri içinde değerlendirmek gerekiyor. “Faşizm” ve “oligarşi” elbette dikkate alınması gereken eğilimler ama bunları sanki Trump’tan kaynaklanıyorlarmış gibi tartışmak yanlış.

Amerikan emperyalizmi altın dönemini 1950’lerde yaşadı. Bunu mümkün kılan Sovyetler’le rekabetti. 19. yüzyılda düz bir yayılmacılık izleyen Amerika, İngiliz sömürgeciliğinin gerilemesi ve Bolşeviklerin dünya çapında emperyalizme savaş açmasıyla yeni bir rotaya girdi. Wilson İlkeleri, özellikle 1910’lardan itibaren devrimci ve sosyalist bir renk kazanmaya başlayan “ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nın, liberal ve kapitalist bir kalıba dökülmesiydi. Amerika böylece İngiliz ve diğer Batı emperyalizmlerine karşı özgürlükçü görünümlü bir bayrak yükseltiyor, yeni bağımsızlaşan ulusları kapitalizme eklemlenmeye girişiyordu. Sürecin diğer ayağı da, Franklin D. Roosevelt (FDR) yönetimi ile birlikte, işçi sınıfının devlet güdümlü bir kapitalizm, yüksek ücretler ve güvenli istihdam vaadi ile sistemin içine çekilmesiydi. Dolayısıyla, Amerikan önderliğindeki dünya sistemini basit bir formülle ifade edebiliriz: Wilson FDR = ulusal ve sınıfsal devrimciliğin düzene massedilmesi.

Amerikan emperyalizmi kendisine bu “bağımsızlıkçı” ve “refahçı” enerjiyi veren Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla gerileyiş dönemine........

© Evrensel