Kelime eksikliği
“Söz bitti” cümlesini oldum olası sevmem. Söz biterse edebiyat biter, kalem kırılır, derman biter, insan biter.
Sözün uzunluğu ile derdin büyüklüğü doğru orantılı olmak zorunda değil.
Hemingway’in kaleminden dünyanın en kısa öyküsü, onlarda 6 kelime, bizde 5.
“For Sale: Baby Shoes, Never Worn” Satılık bebek patikleri: Hiç giyilmemiş.
Buyur; üzerine nesillerce kafa yor dur.
Milenyum diye kutlamalar yaptığımız o yıla dönsek ve başımıza gelen berbat şeyleri kaleme almaya başlasak, yüzlerce başlıkta en az onar ciltlik ansiklopedi çıkıyor.
Başımıza gelen iyi şeyleri yazalım desek öncesinde uzun uzun zaman ayırmak gerek, hatırlayabilmek için. Kimselerin vakti kalmadı böyle uzun uzadıya çabaya, hızlı eksiliyoruz.
Söz bitti diye başlanıyor konuşmalara, bakıyorsun soluksuz yarım saat geçmiş, hâlâ eksiği kalmış anlatının, sıralı listeler var, anmasan da olmuyor.
Söz bitmiyor da kelimeler eksik kalabiliyor.
Altı yüz binin üzerinde kelime var dilimizde lakin çağın getirdiği duyguların tanımı yok.
Çocuklar öldürüldüğünde, işçiler öldürüldüğünde, kadınlar öldürüldüğünde, gazeteciler tutuklandığında, ev baskınlarında, gözaltılarda, haksızlığa, hukuksuzluğa, şiddetin her türlüsüne uğrayanın yerine koyabiliyoruz kendimizi, geride kalanların acısını anlayabiliyoruz. Bu yüzden bunca yaralıyız zaten, sırtımızda kesilen ağacın, kuruyan derenin bile yasını taşıyoruz.
Ama mesela, katile tahliye, suçsuza ceza vereni tanımlayabildiğimiz bir kelime yok, havsalamızda yeri de yok.
Almanlar “fremdschämen” diye bir kelime bulmuş, “Başkalarından utanmak” anlamında.
Utanmak yeterli fiil mi emin değilim. Utanç kelimesi yetersiz kalıyor ama söz bitti anlamına gelmiyor.
Belki Hemingway gibi kısadan giderek öyküsü yazılmaya çalışılabilir: “Islak tuvalet terliği böyle insana yeğdir.”
Savaşlar ortasında kaldık. Şuracığımızda çocuklar öldürülüyor,........
© Evrensel
