Büyük
23 Nisan’a beş kala, kulaklarımızdan silinmeyecek bir cümle duyduk:
“14 yaşındaki çocuklar fabrikalarda ölecek kadar büyükse, öğretmenlerinin hakkını arayacak kadar da büyüktür.”
Bir devlet, çocuklarını yaşatamıyorsa ne için vardır onu sorgulayalım.
Tutsaklık tehdidi altında, ölümle kol kola, her geçen gün daha yoksul, daha yoksun ve içimiz alev alev yaşamak mıdır bunun adı onu sorgulayalım.
Belirsizlik, plansızlık, riskler içinde hayalsiz ve hayatsız kalarak bir güne kaç çile sığar biz onu sorgulayalım.
Biz bu hınçla nasıl yaşarız onu sorgulayalım.
Bizim devletten beklentimiz neydi, insanca bir yaşam neydi, bu çocukların hiç görmediği, yaşamadığı hayat neye benzer, huzur nedir biz biraz onu konuşalım.
Bize çarpan tırların, çakarlı araçların, cebimizden çalınanların bini bir para olmuşken, hepimizin arzuladığı o sırtımıza battaniye elimize sıcak kahve verip “geçti” dedikleri an neye benzer biraz da onu konuşalım.
Seçimlerden sonra koalisyon kurabilmesini, başbakanın kurduğu kabine ve bütçe ile güvenoyu alması gerekmesini konuşalım. Böylece Diyanete ayrılan bütçe, Teknoloji ya da Tarım Bakanlığından fazla olursa güvenoyu alamadığından hükümet kurulamayacağını… Her kurumun Sayıştay raporundan çekineceği, Anayasa Mahkemesi üyelerinin mesleki geçmişlerinin pırıl pırıl olduğu ve adalete olan bağlılıklarından sual olunmadığı, hakim ve savcılık sınavlarının liyakate dayalı olduğu ve bir hakimin korkulu rüyasının “reddihakim” talebi olacağı, Yüksek Seçim Kurulunun bir güvence olabildiği bir ülkeden bahsedelim mesela.
El artıralım; toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacı ile doğum izni artık 15 ay, bunun ilk 6 ayı anneye ait ve maaşı kesintisiz yatırılıyor. Geriye kalan 9 ayı anne ve baba -ikisinden biri yüzde 30’un altına düşmemek kaydı ile- paylaşıyor. Bu süreçte doğum izni ödemesi maaşın yüzde 60’ı. Babalar böylece bebeğe bakım vererek bağ oluşturup ev işlerinde “yardımcı” olmaktan çıkıp gerçek bir iş bölümü ile tanışıyor. Kadın da istihdamdan düşmemiş oluyor.
15. ay sonunda, her mahallede yer alan ücretsiz devlet kreşine çocuklar güvenle teslim ediliyor.
Eğitim böylece yuva döneminden başlayarak eşit ve ücretsiz hale getirilmiş oluyor. Böylece bir üst nesil de ikinci baharını özgürce yaşayabiliyor, toruna bakım verme mesaisi kalmıyor. Aile yapısı sevgiye dayalı kuruluyor, sıralı bakım verme sorumluluğu ve bağımlı ilişkiler yükünden kurtuluyor.
Dini eğitim veren okullar ancak ilgili bölgedeki kayıt garantisi veren veli talebine göre Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde, müfredatı birebir uygulamak kaydı ile açılabiliyor. Din dersi hangi inanca ait olursa olsun haftada ek iki saati geçmeyecek şekilde verilebiliyor. Bu hak tüm inançlar için ayrım gözetmeden aynı şekilde uygulanıyor.
Devlet üniversitelerinden en az 40 tanesi dünyanın en iyi 500 okulu listesine giriyor. YÖK kaldırılmış, özgür ve özerk üniversiteler birliğinde her üniversite seçilmiş rektörü ile temsil ediliyor. Devletin üniversitelere tahsis edeceği ARGE bütçesi gibi kalemlerin pazarlığı bu birlik tarafından yapılıyor.
Başvuru yeterliliğini tamamlayan tüm öğrencilere yurt hakkına ilaveten, mezun olduktan 3 sene sonra başlamak üzere eşit taksitlerle 10 yıl geri ödemeli dört senelik burs tanımlanıyor.
Her bölüm için üstün yetenek gösteren öğrencilerin QS sıralamasında ilk üçte........
© Evrensel
