menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir sindirememe hali

38 1
08.02.2025

İnsanlar sevdiklerini anıyor. Fotoğraflar, videolar geçiyor gözümün önünden.

İçinde sevgi, umut, neşe olan hayatlarmış bir zamanlar, gülüyorlar objektife. Birbirlerine sarılıyorlar, el sallıyorlar, bir pasta üflüyor, bir dilek tutuyor, dans ediyor, birbirlerini öpüyorlar. Artık yoklar. Bunca sevgiyle kuşatılmış kaç hayat toprağın altında bilmiyorum.

53 bin 537 kişi dediler. Yok olmuş şehirleri gözlerimle gördüm, toz haline gelen katları saydım, her haneye üçer kişi yazdım, çok çıktı, ikişer saydım yine çok çıktı. Bu sayıya ikna olmadım. Birilerinin dolu dolu yaşarken, şu hayattan isimsiz gelip geçmesini, bir küsurat bile yazılmamasını sindiremiyorum.

“Ben yardım topladım, zaman kaybettim, Cumhurbaşkanı gelecek diye trafiği kesmişler zaman kaybettim, bir tek kardeşimi kurtarabildim, ailem öldü. Ben İzmir’den buraya nasıl arama kurtarma ekiplerinden önce gelebildim” diyen gencin sözlerine tek bir yanıt verilmemesini sindiremiyorum.

Göreve hazır madencileri onlarca saat havaalanında mecallerinden çalarak bekletip şehre sokmamayı sindiremiyorum.

Askerler nerede, neden gelmediler diyen kadının sesi kulağımda yankılanıyor, elin ülkesinde bile övülen bu ordu nasıl geç kaldı sindiremiyorum.

İletişim Başkanlığı geç kalmadılar diyor, kentlerde insanlar 36 saatlik yalnızlığı anlatıyor. Hakikatin çektiği çileyi sindiremiyorum.

Enkazdan biri çıkmak üzereyken, ekipleri enkazdan çekip yerine kameraların çekmesini istedikleri ekipleri yerleştirmeyi o koşullarda akıl eden zihniyeti sindiremiyorum.

Kim yardım toplayabilir kim toplayamaz kavgasını çıkaranları, toplanan yardımı hiç edenleri, insanlar ayazda donarken arabasının bagajına deprem yardımı doldurup çalanların devlet memuru çıkmasını sindiremiyorum.

Yabancı ülkelerden yardıma gelen ekiplerin, “Can güvenliğimiz yok”, “Enkazda insanlar varken enkaz kaldırılıyor, bu insanlık suçuna ortak olamayız” diyerek ülkelerine dönmesini, bu en misafirperver topraklardan, kaçar gibi gitmesini sindiremiyorum.

Parayla çadır satılmasını, kurulacak sahra hastanesi bulunamamasını, halkın yolladığı yardımların şehirlere sokulmamasını sindiremiyorum.

Bütün ailesini, yıkılan kentle birlikte hafızasını, anılarını, evini, işini kaybetmiş, dünyası başına yıkılmış, karda kışta çamur içinde kalmış insanın, lanet okudu diye çadırdan gözaltına aldırılmasını sindiremiyorum.

Yıkılan evlerin........

© Evrensel