İstanbul Barosu neden hedefte?
Demokratik alanın daraltılmasından nasibini savunma da aldı ve İstanbul Barosu nezdinde barolar ve savunma kurumu bir kez daha açık hedef haline getirildi. Benzer örneklerden birisi 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası yaşanmıştı. Darbeciler, 1982 yılında İstanbul Barosunun kapısına kilit vurmuş, dönemin Baro Başkanı Av. Orhan Adli Apaydın’ı Barış Derneği davası kapsamında tutuklamıştı. Apaydın, 1983 yılında ise İstanbul Barosu Başkanlığı görevinden alınmıştı. Bugün de benzer bir şekilde ve darbe günlerini anımsatırcasına İstanbul Barosu Başkanı Av. Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri görevden alınmaya çalışılıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının “İstanbul Barosunun amaç dışı faaliyet yürüttüğü” iddiasıyla açtığı ve bu nedenle başkan ve yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmasını talep ettiği davanın duruşması iki gün sonra 4 Mart’ta görülecek.
Yargının üç kurucu unsurundan savcılık makamınca temsil edilen sav ve hakimlerce temsil edilen hüküm kurumlarının bağımsız ve tarafsız olduğunu iddia edebilen kalmadı. Yargının iki ayağı kurumsal olarak yürütmeye bağlanmış durumda. Avukatların temsil ettiği savunma ve savunmanın kurumsal örgütü barolar ise halen büyük oranda bağımsızlığını koruyor. Savunmanın kurumsal temsilcisi konumundaki en büyük baronun, ülkedeki avukatların üçte birinin üye olduğu İstanbul Barosunun hukuk sopasıyla susturulmaya çalışılmasının nedeni bu. İstanbul Barosuna saldırı ile savunma etkisizleştirilip, yargıdaki tek direnç noktası teslim alınmak isteniyor.
Çünkü yasama, yürütme ve yargıdan oluşan kuvvetler ayrılığını fiilen lağvedilerek iktidarı........
© Evrensel
