Erol kardeşe
38 yıl önce haziranın bir öğlen sonrasında, Çayırova önlerinde bir mekanda, bir yer sofrasında, üç kardeş oturmuş maziden gelecekten konuşuyorlardı. Toprağa bağdaş kurmuşlardı ve önlerindeki gazete kağıtlarının üstünde birkaç domates, birkaç küçük salatalık bir kalıp peynir, iki ekmek vardı. Yeni tanışmışlardı ama on yıllardır tanışıyor gibiydiler. Kaygısız bir ciddiyetle koyu muhabbetteydiler. İsimsiz adreslerde kavgaya ant etmiş bir ordunun neferleri fabrika, iş yeri, atölye, okul, kurum ve semtlerde birleşip çağlayacak bir ırmak oluşturmalı ve dört mevsim kurumaz pınarlardan beslenmeliydi!
Her biri memleketin bir yerlerinden gelip farklı yerlerinde farklı işlerde çalışmış, badirelerden geçmiş, insanlar ve yoldaşlar tanımıştı. Zor zamanlardan geçip gelmişlerdi ve yeni zorlukları aşmak için bilgi, olanak ve güçlerin verimli, kalıcı ve sonuç alıcı şekilde nasıl seferber edilebileceği sorunu önlerinde duruyordu.
Evveli vardı ve her biri bu evveli farklı yerlerde, farklı görevler üstlenerek yaşamıştı. 38 yıl önce daha genç, daha enerjik, daha hızlıydılar ve sen en gençlerindendin. Cuntanın ölü toprağına gömmeye koyulduğu örgütlü mücadele yeni filizlerle daha güçlenmiş bir şekilde meyveye durmalıydı. NETAŞ işçileri ilk kıvılcımı çakmışlardı ve mücadelenin her safhasında ve her yönünde yer alarak partinin, kararlı ve ısrarlı bir tek partilinin şahsında dahi kendini yeniden üretme azmi göstermesiyle büyüyecek örgütlü gücünün sesine ses katacaklar, dağınık ya da nispeten bir araya gelmiş-getirilmiş olarak farklı alan ve iş........
© Evrensel
