menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkistan’da Türk düşüncesinin izlerini sürerken 4

23 24
14.09.2025

Özbekistan gezimizde, Taşkent’e ayırdığımız üç gün dolu dolu geçti başkanım. Taşkent’le ilgili size yazdığım üç mektup, elbette bu kentin sosyolojisini ve hatırlattıklarını anlatmaya yetmez. Bunun farkındayım. Ancak gezi programımız gereği, Taşkent’ten Semerkant’a geçmek durumundayız. Taşkent’ten Semerkant’a akşam saatlerinde bir Doğu Express treni ile yolculuk yaptık. Bizi trene Taşkent’ten değerli kardeşim Özbek Türkü Resul Hocajev bindirdi.

Yolculuğumuz, akşam olduğu için etrafı seyretme imkanımız yoktu. Trenin içi çok sıcaktı. Hamam gibiydi. Trenin Sovyetler Birliği döneminden kaldığı belliydi. Bu yolculuk nasıl geçecek diye düşünmeye başladım ki, bir anda aklıma Türk dünyasının büyük yazarlarından Cengiz Aytmatov geldi. Babası Törekul Aytmatov, Sovyetler Birliği’nde başına gelecekleri tahmin ettiği için, hanımını ve çocuklarını bir trene bindirip köylerine göndermişti.

Tren yolculuğu henüz çocuk yaşta olan Cengiz Aytmatov için ilk trajediydi. O günü şöyle anlatıyor Cengiz Aytmatov: "Henüz 6 aylık olan küçük Rosa ile birlikte 4 kardeştik. Babam Kazan garına götürmüştü bizi. Tren oradaydı. Kapıları açıktı. Vagonun biri bize rezerve edilmiş bölümlerden oluşuyordu. Altlı üstlü ranzalar vardı. Babam bunlardan ikisine bizi yerleştirdi. Ve vedalaştı. Annemin nasıl ağladığını ve babamın kendisine nasıl güçlükle hakim olabildiğini görüyordum. (…) Bu arada tren hareket etti ve yürümeye başladı. Babam uzun müddet, gücünün yettiği kadar pencerenin yanı sıra koştu, bize el salladı, salladı… Ben ranzanın üst tarafındaydım, her şeyi anlamıştım, en azından hissetmiştim birbirimizi bir daha asla göremeyecektik…"

Başkanım, ben bunları düşünürken tren çoktan hareket etmişti. Trenin sıcaklığını artık hissetmiyordum bile. Hızlı bir şekilde kendimi topladım. Hemen........

© Eurovizyon