menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

51. Yılında Türk Barış Harekatının Sonuçları

4 0
20.07.2025

Giriş

Bugün, 20 Temmuz 2025, Türk Barış Harekâtı’nın 51. yıldönümü. 1974’te gerçekleştirilen bu müdahale, yalnızca bir askeri operasyon değil, aynı zamanda bir halkın varoluş mücadelesinin zaferi ve Türkiye’nin bölgesel gücünü pekiştiren stratejik bir hamle olarak tarihe geçti. Yarım asrı aşan bu süre zarfında, harekâtın etkileri hem Kıbrıs adasında hem de Doğu Akdeniz'in jeopolitik dengelerinde derin izler bıraktı. Türk Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk halkının fiziksel ve kültürel varlığını korurken, Türkiye’nin uluslararası arenada caydırıcılığını ve bölgesel liderlik kapasitesini güçlendirdi. Eğer bu harekât gerçekleşmeseydi, sadece Kıbrıs Türk halkı değil, Türkiye’nin bölgesel konumu ve Doğu Akdeniz’deki hakları da ciddi bir tehdit altında olacaktı.

Burada 20 Temmuz Barış harekatı siyasi ve tarihi bir boşlukta gerçekleşmedi. Bu mücadele adada tüm varını yoğunu bu mücadeleye vermiş Kıbrıs Türk halkı, Türk Mukavemet Teşkilatı ve Mücahitlerin ve Türk ordusunun birlikte verdiği mücadeleden bahsediyoruz. 20 Temmuz bu uzun mücadelenin son merhalesidir.

51 yıl sonra, bu müdahalenin hem kısa hem de uzun vadeli sonuçlarını değerlendirmek, yalnızca tarihsel bir analiz değil, aynı zamanda günümüzün jeopolitik dinamiklerini anlamak için bir zorunluluktur. Bu nedenle, şu soruları sormak kritik önem taşıyor: Türk Barış Harekâtı yapılmasaydı ne olurdu? Harekât, adada ve bölgede neleri değiştirdi? Ve bu değişiklikler, 2025’te hangi yansımaları doğuruyor?

Bu Harekât Yapılmasaydı Ne Olurdu?

1974’te Yunanistan’daki cuntanın desteklediği Nikos Sampson’un gerçekleştirdiği darbe, Kıbrıs’ta Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) hedefini açıkça ortaya koymuştu. Bu darbe, yalnızca bir yönetim değişikliği değil, aynı zamanda adadaki Türk toplumuna yönelik sistematik bir yok etme planının başlangıcıydı. 1960’larda başlayan etnik çatışmalar, 1963 Kanlı Noel olayları ve 1964’te Türk köylerine yönelik saldırılar, Rum tarafının Türkleri adadan tasfiye etme niyetini açıkça gösteriyordu.

1964 de Rum yönetimi garantör Türkiye’nin adaya müdahalesini her türlü vasıta ile önlemeye çalışmış ve hatta bunu caydırmak için “eğer Türkiye adaya müdahale ederse kurtaracak Türk bulamayacaktır sloganı ile politikasını açıklayacaktır. 1964 de bu politika ABD ve İngiltereye de resmen bildirilecektir. Bunu bildiren de sonradan Rum Cumhurbaşkanı olacak olan Papadopulos’tu. Türkleri yok etmek planı önce Akritas planıydı bu daha sonra geliştirilerek Ioannides planı ve son olarak da İphestos planı olarak açıklanacaktı. Bu hedefle 1958 den başlayarak saldırı vve katliamlar Sinde, Üç Şehitler, Goşşi 1960 larda Ay Vasıl, Kumsal, Küçük kaymaklı, Limasol, Geçitkale, Boğaziçi ve 1974 Türk müdahalesi sonrası en acı biçimde Dohni, Muratağa, Sandallar ve Atlılar köylerinde kendini gösterecektir. Buralarda yüzlerce Kıbrıs Türkü- kadın çoluk çocuk ve bebekler öldürülerek toplu mezarlara gömülmüştü.

1974’teki Yunan darbesi, bu niyeti hayata geçirme girişiminin en somut adımı idi. Eğer Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Garanti Antlaşması’ndan doğan müdahale hakkını kullanmasaydı, aşağıdaki felaket senaryoları büyük olasılıkla gerçekleşirdi:

· Kıbrıs Türk halkına yönelik soykırım gerçekleşecekti : Sampson darbesinin ardından Rum milisler, Türk köylerine yönelik geniş çaplı saldırılar planlıyordu. 1963-64’teki gibi sınırlı kalmayacak bu saldırılar, kitlesel katliamlara ve etnik temizliği başlatacaktı. Türk halkı, fiziksel olarak yok edilme ya da adadan tamamen sürülme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Bunu önleyecek bir güç adada yoktu

· Enosis gerçekleşecekti: Darbe, Kıbrıs’ı bir Yunan adasına dönüştürecekti. Enosis’in resmi olarak ilan edilmesi, adanın Yunanistan'a ilhakı ile sonuçlanır, 1960 Ortaklık Anlaşması’nı fiilen geçersiz kılardı. Bu, uluslararası hukuka aykırı bir oldubitti yaratır ve Türkiye’nin garantörlük haklarını tamamen etkisiz hale getirecekti.

· Self-determinasyon hakkı kaybedilecekti : 1960 Anlaşmaları’yla tanınan Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin hakkı, fiilen ortadan kalkardı. Türk toplumunun çok az bir kısmı , eğer Rum Yunan soykırımından geriye kalsa bile Rum egemenliği altında asimile olmaya zorlanır, kültürel ve siyasi kimliği silinirdi. Kısaca ikinci bir Girit faciası yaşanacaktı.

· Türkiye’nin bölgesel caydırıcılığı çökecekti Garanti Antlaşması’nı uygulamayarak Türkiye, uluslararası taahhütlerini yerine getirmeyen bir devlet olarak algılanır, bu da hem NATO içinde hem de bölgesel düzeyde onun güvenilirliğini zedeler ve hatta ortadan kaldırırdı. Komşu ülkeler ve küresel aktörler, Türkiye’yi zayıf bir aktör olarak görmeye başlar, bu da uzun vadede dış politikada ciddi kayıplara yol açardı.

· KKTC var olmayacaktı: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) diye bir devlet olmaz, Türk halkı ya adadan silinir ya da toplu göçle Türkiye'ye sığınmak zorunda kalırdı. Bu, Yüzbinlerce insanın yerinden edilmesi ve kültürel bir trajedi anlamına gelirdi.

· Kıbrıs'ın kaybı Türkiye'de çok ciddi trauma yaratacaktı. Kıbrıs Türk halkının yok edilmesi veya adadan sürülmesinin Türkiye içinde yaratacağı şok dalgaları da büyük tahribat ve çöküntü yaratacaktı. Türkiye kıyılarından sadece 70 km uzaklıktaki bir adada garantör ve anayasal düzen çökerse tek yanlı müdahale hakkı vardı. Şimdi adada Yunanistan, Rum milli muhafız askerlerine komuta eden Yunanlı subaylar, Eokacı’lar ve aşırı sağcı gruplarla birlikte Enosis amacıyla bir darbe yapmıştı ve Rumlar arası çatışmalar artmıştı. Bunun Kıbrıs Türk toplumuna karşı bir soykırıma dönüşmesi de bir an meselesiydi. Müdahale yapılmasaydı ve soykırım gerçekleşseydi bu ikinci bir Girit faciası olacak ve Türk halkı arasında büyük bir psikolojik çöküş yaşanacaktı. Bu da 1699 dan beri devam eden büyük tarihi gerilemenin devam ettiği, bunun Lozanda falan durmadığı, ve Türk milletinin batı karşısında hala yok oluşa doğru gittiğini gösteren bir gelişme olarak görülecekti. Bunun Türk halkında yaratacağı çöküntü çok ciddi olacaktı

· Yunanistan ve Kıbrıs’ta cunta uzun yıllar devam edecekti Türk barış harekatı çok ironik görünse de Yunanistan’daki Cuntayı ve onun Kıbrısta’ki uzantısı olan Samson Cuntasını da devirerek bu ülkelere demokrasiyi getirdi. Yunan Cuntasının ülkede yaptığı katliamlar bilinmektedir. Ayrıca Dönemin Rum Komünist partisi AKEL lideri, Sağcı Cuntanın binlerce AKEL üyesinin idam etmek üzere olduğunu ve bunu Türk müdahalesinin önlediğini açıklamıştır. Bu bakımdan Türk müdahalesinin çok sayıda Rum’un da hayatını kurtardığı bir gerçektir.

· Türkiye çoktan Doğu Akdeniz’den dışlanacaktı: Enosis’in gerçekleşmesi, Türkiye’yi daha sonraki yıllarda Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları ve enerji kaynakları paylaşımından tamamen dışlardı. Sevilla planı ile Türkiye’yi bu gün Yunanistan’la birlikte denizlerde Antalya körfezine hapsetme stratejisini kendiliğinden adım adım gerçekleşirdi. Buna karşı o dönemde Mavi Vatan doktrini de ortaya çıkamayacağın dan bu gün kritik denerek savunulan haklar, o dönemde kaybedilmiş olurdu. Rum-Yunan ittifakı, İsrail ve diğer aktörlerle iş birliği yaparak Türkiye’yi Akdeniz’de........

© Eurovizyon