OKLAHOMA BOMBANIN HATIRLATTIĞI PROVA
Gün olmuyor ki insanoğlu sabahın ilk ışıklarında uyandığında tüm dünya dengelerini altüst edecek olaylarla karşılaşmasın. Belli ki üst akıl boş durmuyor, dünyanın neresinde ne var ne yok habire kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmek için varlar. Sadece kontrol etmekle kalsalar belki bu kadar dert edinmeyiz. Kontrol etmenin ötesinde İngiliz-Amerikan entrikasının devam ediyor olması, yetmedi bir ara komşu Yunanistan ile Ermenistan’ın sergilediği oyunbozanlığı ve Acem hilebazlığı, dünden bugüne hiç boş durmayan CIA ve MOSSAD düzenbazlığıyla İslâm âlemi vurulmaya çalışılıyor hep. İşte tüm bu kontrollü ayar verme denemelerinden sonra geldiğimiz noktada sanki bir mahşerin arifesindeyiz gibi, baksanıza tüm karanlık aktörler tarihten bugüne her türden senaryolarla hayatımızı karartmaktan hiç geri durmuyorlar. Öyle ya, mademki dünden bugüne derin güçler tarafından bir türlü ayar verme senaryoların sonu gelmiyor, o halde bilcümle şer güçlerin İslâm dünyası üzerinde uyguladıkları tüm planlarını boşa çıkartacak ya da tüm heveslerini kursaklarında bırakacak stratejiler ortaya koymamız şart gözüküyor. Çünkü şimdiye kadar oynanan şeytani planlar irdelediğimizde tüm mazlum milletlerin içini kanatan manzaraların varlığı söz konusudur, bu yüzden oyunlarını bozmamız için oyun içinde oyun kurmamız icab eder, bunu yapmaya mecburuz da.
Bakınız Wichita Eyalet Üniversitesi’nde siyaset bölümü profesörü James McKinney Oklahoma City’deki bomba hadisesi vuku bulduğunda bakın ne diyor; “Bombalama hadisesini sabah duyduğumda odamda genç bir Filistinli öğrenci bulunmaktaydı. Şöyle içimden geçirdim: Burada bu olayla hiç bir şekilde ilgisi olmayan biri oturuyor, ama onun hayatı büyük ihtimalle bundan sonra değişecektir.” Evet, bu yerinde bir tespittir. Dahası son derece manidar tespit, çünkü kendisi aynı zamanda terörizm konusunda uzman bir kişidir. Zikrettiği ifadelerden anlaşılan o ki, aynı odada bulunduğu Filistinlinin ruh halini sanki kendi vicdan aynasında görerek dile getirmiş durumda. Hiç kuşkusuz aynada gördüğü bu acı dram sadece bir kişiyle sınırlı tutulamaz, dünyanın hemen her yerinde Müslümanların iç dünyasını yansıtan acılı dramın aynasıdır bu.
Evet, aynalar asla yalan söylemez. Vicdan aynasına bakıldığında hemen her vuku bulan hadisenin faturasının Müslümanlara çıkarıldığını görmek pekâlâ mümkün. Zaten Bediüzzaman Said Nursi yıllar öncesinden 'mazlumların zalim, zalimlerin mazlum' addedildiği bu acılı dramatik aynayı gördüğü içindir “Zalimler için yaşasın cehennem” demekten kendini alamamıştır. Kaldı ki; Bediüzzaman'ın kendisi de sıkı takip altına alınmış son devrin din mazlumlarındandır. Zaten dünyanın neresinde mazlumların umut sesi olacak her kim varsa zinde güçler ve onun maşaları tarafından tehdit kapsamında görülüp hemen takibe alınması kaçınılmazdır. Bu nedenledir ki din mazlumlarını itibarsızlaştırmak adına her türlü provokatif hadise çıkarmak en bildikleri iş olarak karşımıza çıkmakta. Nasıl mı?
İşte, tarihler 19 Nisan 1995’i gösterdiğinde Oklahoma City’de patlama gerçekleştirilmiş olup ABD’nin 1920 yılından bu yana karşılaştığı en kanlı saldırı olarak kayıtlara geçmesi bunun en bariz örneğini göstermekle elbet. Malumunuz bu olayda kullanılan altı yüz kilo ağırlığında ki bombayla Oklahoma hükümet binasını hedef alındığında aralarında 3 ila 4 yaşlarındaki çocuklarında bulunduğu katliamın sorumluluğunu alelacele Müslümanlar üzerine yıkma çabasına girmişlerdir. Tabii bu tip hedef şaşırtıcı stratejik hamlelere yabancı değiliz, çünkü aynı manipülasyonu 1993’te meydana gelen Dünya Ticaret Merkezi olayında da görmüştük. O yıllarda daha olay vuku bulur bulmaz iç ve dış basın koro halde 'İslami Fundamentalisti' yaftasıyla meseleyi manipüle edip adeta dört koldan Müslüman avına seferber olmuşlardırlar. Zaten objektif haber yapsalar şaşardık, dedik ya hedef şaşırtıcı manevra yapmak onların en bildikleri iştir. Eeeh adamlar ne yapsınlar, Sovyet Rusyada komünizmin çökmesiyle birlikte kendilerini bir anda boşlukta buldular, bir şekilde kendilerinin oyalanacakları bir oyuncağa ihtiyaçları vardı ki hemen kendilerine oyuncak olarak bu kez İslâm’ı hedef tahtasına oturtarak oynamaya başlarlar. Ama oynayacakları bu oyunda hesap edemedikleri bir şey vardı ki; İslam beşeri bir sistem değil, vahiy olmasıdır. Dolayısıyla vahiyle oyun oynanmaya gelmez, çünkü dinin sahibi Yüce Allah (c.c), hiç şüphe yoktur ki koruyacak olan da O’dur. Üstelik bu hususta Yüce Allah’ın vaadi var; Nur’umu tamamlayağım diye. Kaldı ki değil bir Oklahoma bombası, bin Oklahoma bomba türü bubi tuzak türünden oyunları da kursalar Yüce Allah’ın nurunu hiç bir zinde güç söndürmeye güç yetiremeyecektir, bu böyle biline.
Evet, Oklahoma City’deki bomba hadisesi patlak verir vermez bu kanlı olay daha enine boyuna masaya yatırılıp araştırılmadan hemen alelacele vurun kahpeye dercesine Müslümanları potansiyel suçlu gösterme yoluna gidilmiştir. Yani daha ilk baştan İslâm’ı karalama provası kendini ele vermiştir. Öyle ki bu hedef saptırıcı suçlamalara muhatap kılınan Filistin halkı liderlerinden Said Ebu Musameh: “İslâmi hareket olarak bu tür eylemleri asla kabul etmiyoruz. İslâmi hareketin sınırları ancak Filistin içinde İsrail işgal güçlerine karşıdır” deme ihtiyacını duyduğu gibi ayrıca net tavrını şöyle ortaya koymuştur: “Şu iyi bilinsin ki, ne Amerikan halkıyla, ne de dünyadaki diğer insanlarla bizim aramızda düşmanlık yoktur.” Böylece Gazze’de yaptığı bu beyanıyla bombalama hadisesinin Hamas ve İslami cihadla yakından uzaktan hiçbir alakası olmadığını ortaya koymuştur.
Hiç kuşkusuz cadı avı kovalamasında Hamas yalnız değildir, buna ‘Nation Of İslâm’da dâhildir elbet. Her ne kadar Amerikan medyası ‘Nation Of İslâm’ mensuplarını doğrudan suçlamasa da “İslâmi Fundamentalist ” yaftasıyla hedef gösterilir hep. Böylece Amerika’da yaşayan Müslümanlar bu olayın yansıtılış şekline içten içe öfke duymaktalar. Nasıl öfke duymasınlar ki, bu tür yaftalamalar çoğaldıkça Amerikalı gazeteci Suzanne Stelly en nihayet ağzından baklayı çıkarıp; “Olay, ya İran ya da Chikago merkezli Amerikan grup ‘Nation Of İslâm’ tarafından gerçekleştirildi” bir üslupla “Nation Of İslâm” mensuplarını hedef göstermiştir. Ki, hedef gösterdiği “Nation Of İslâm” mensupları sıradan bir teşkilat üyeleri değildir. Zira bu teşkilatın temellerini Elijah Muhammed atıp akabinde Malcolm X'in şahsında bütünleşen bir hareket olarak adından söz ettirmiştir.
Malumunuz Malcolm X denince; hayatının ilk dönemlerinde yaralama, uyuşturucu her ne suç unsurunu kendisinde ararsan var diyebileceğimiz bir kişilik olarak akla gelirken sonrasında ise kendini hakikat yoluna adamış adam gibi adam diyebileceğimiz bir lider olarak akla gelir. Öyle ki karıştığı bir suçtan dolayı düştüğü hapishanede 'Nation Of İslâm' teşkilatı üyeleriyle yolu çakıştığında hayata bakış açısı değişecektir. Artık bu noktadan sonra mapushane onun için bir Yusufiye medresesi olur bile. Derken on yıllık bir Yusufiye çilesini tamamlayıp dışarı çıktığında Elijah Muhammed’den sonra bu hareketin bayrağını Malcolm X üstlenecektir. İyi ki de üstlenmiş, bu sayede onun kitleler üzerinde çok büyük tesir eden o müthiş ateşli konuşmaları bu harekâtın en dikkat çeken gözde lideri olmaya ve onun liderliğinde ki 'Nation Of İslâm' aksiyoner bir hareket olarak damgasını vurmaya ziyadesiyle yetecektir. Ama ne var ki her sivil toplum teşkilatında olduğu gibi bu harekâtında içerisinde görüş ayrılıkları nüksettiğinde yol ayrımına girilecektir. Tabii burada bizim açımızdan yol ayrımından ziyade bu yol ayrımından doğan her iki ekolünde ehlisünnet çizgisini benimsemiş olması ve hiçbir terör eylemlerine bulaşmış olmaması çok önem arz etmektedir, diğer hususlar sadece teferruattan ibarettir. Sonuçta Malcolm X'in şahadetiyle birlikte bu harekât Elijah Muhammed’in oğlu Warith Dean Muhammed üstlenecektir. O’da tıpkı Malcolm X’in yolunu yol bilip bir konferansta üstlendiği harekâtın misyonunu şöyle dile getirir: “Kesinlikle terörist hiç bir faaliyete katılmayacağız, biz ehlisünnetiz. Günümüzde asl olan insanların imanının kurtulmasına vesile olmaktır. Önemli olan, gençlerin ve çocukların iyi bir dini eğitime ve modern ilme sahip olmalarıdır.” İşte bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere Müslümanların geleceği radikalizmde değil, ilim ve tefekkürde olduğu net bir şekilde görülebiliyor. Her ne kadar karanlık zinde güçler bu gerçeği görmezden gelip İslam’ı şiddet ve terörizmle özdeş........
© Enpolitik
