KAPİTALİZMİN ÇÖKÜŞÜ
Kapitalizm, komünizmin çökmesiyle sahasında tek kutupluluğunu ilan etmiş bir ideolojidir. Malumunuz, Karl Marx’ın ‘Kapitalizmin son aşaması komünizmi doğuracak’ sözüyle bir bakıyorsun asıl ilk çöplüğe gömülenin komünizm olduğu ve bu düşüncenin hayal mahsulü bir kehanet olduğu görüldü. Bu yüzden Francis Fukuyama; komünizmin yıkılmasından sonra kapitalizmin alternatifsiz kalışını tarihin sonu olarak dile getirir. Belli ki fakirlik edebiyatına dayalı kominizim, zenginliği şiar edinen kapitalist sistem karşısında pek varlık gösteremediği çok açık ortada gözüküyor. İkisi de kurdukları sistemin temellerini kitleleri istismar üzerine kurmuşlardı. Biri yoksul kitleleri, diğeri de zenginleri arkasına alarak insanlara hükmedeceklerinin hesabını yapmışlardı. Karl Marx kitabını proletarya için yazmıştı, Adam Smith’de milletlerin zenginliği adına sistemini bina etmişti. Aslında her iki sistemin hareket noktaları farklı gibi görünse de birleştikleri ortak payda hemen hemen aynıdır. Yani kesişme noktaları, her ikisinin de ekonomik bunalım denilen endüstriyel çağının çocukları olmalarıdır. Dahası dönemsel şartlar onları meşhur etmiştir sadece. Sistemini sefalet edebiyatı üzerine kuran Karl Marx, burjuvazi tarafından hoş karşılanmasa da icabında fakir insanların ümidi olabilecekti. Diğer yandan paranın biricik değer kabul edildiği, zenginliğinse tek değer olarak piramidin tepesine koyan Adam Smith ise kimi sermaye sahiplerini harekete geçirerek iştahını kabartabilecekti. Derken XX. yüzyıl hem kapitalizmin hem de komünizmin çekişmesine sahne olmuştur.
Komünizm, sistemini dünyevi ve ekonomik verilerin üzerine oturtup maneviyatı hiçe saymıştı. Hatta sübjektif değerleri kapitalistlerin (burjuvazinin) yutturması olarak ilan etmişlerdi. Her şeyi maddeye indirgemek komünizmin içine düştüğü bir kronik hastalıktı zaten. Tabii komünizmin içinde ruh olmayınca, bu ideoloji Rusya’da ancak yetmiş sene süren kısa bir ömür yaşayabildi. Peki ya Kapitalizm, o da komünizm gibi maneviyatı hepten boşlamayıp sistemini Protestan ahlakı üzerine donatmıştı. Ki; bu konuda Max Weber şöyle der; ‘Kapitalizm, demokrasi, bilim ve hukuk dünyasının malı değil, Protestan ahlakının bir ürünüdür.”(Bkz. Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm Ruhu)
Gerçektende kapitalizm Protestan ahlakı ile yunmuş yıkanmış bir görünüm vermekte. Klasik kapitalist sistemi kuran Adam Smith, ekonomi derslerinin yanı sıra ahlak derslerini de vermesi bunun tipik bir göstergesidir. O’nun bu çıkışı klasik kapitalizmin ta kendisi bir çıkıştır. Dahası o’nun bu gösterdiği fiiliyatı klasik kapitalizmin bir ekonomik ve ahlak terkibine göre şekillendirdiğinin tezahürüdür. Günümüz dünyasında uygulanmaya çalışılan kapitalizm modeli ise malum Adam Smith’in klasik kapitalizm çizgisinden farklı kulvarda boy vermekte. Yine de günümüz kapitalizm modeli temel ilhamını Hıristiyan batı kültür normlarından alıp Adam Smith’in sistemleştirdiği klasik kapitalist ilkelerinden beslendiği aşikâr. Bilindiği üzere kapitalizmin ilk beşiği İngiltere olup daha sonra sırasıyla Almanya, Hollanda ve katolik ülkeler takip etmiştir. Oysaki bütün dünyada dalga dalga yaygınlaştırılmaya çalışılan kapitalizm toplumlara sancılı ve acılı süreçler yaşatmıştır. Örnek mi? İşte İngiliz sanayileşmesinin arka planında toplumuna ağır sefalet hayatı yaşatarak bedel ödetmesi bunun en bariz örneğini teşkil eder. O yıllarda hasta adam dedikleri Osmanlı’da sanayileşmeye yelken açmak isteseydi o da pekâlâ toplumuna bedel ödetebilirdi, ama bunu asla yapmazdı. Zira Osmanlı ta baştan sömürü sistemine dayalı vahşi kapitalizmin tam tersi bir insani düzen kurmuştu, dolayısıyla sanayileşmenin bedelini idare ettiği toplumu iliklerine kadar sömürerek ödetmeyi kendine zül addedecekleri çok........
© Enpolitik
